Boğazından çok ağır bir şekilde yaralanmasına müteakip her an gelip karşısına dikilebileceğini düşündüğü ölüm artık onunla göz gözeydi ve tatlı bir tebessümle yüzbaşı muzaffer’e bakıyordu.
Ağır bir yaralanmanın bitkinliği yüzünde belirginleşmesine ve takatsiz kalmasına rağmen ruhen büyük bir hafiflik hissediyor ve konuşmak istese de konuşamıyor sürekli boğazından sızan kanlar vücuduna doğru yol bulmuş akarsu gibi büyük bir hassasiyetle eziyet etmeme telâşesin de süzülüyordu.
Ölüm de kanda kendisine gıpta ile bakıyor böyle bir nişanın ahrette olan hikmetlerini nemli gözlerle ruhaniyetini iliklerine kadar hissediyorlardı.
Giderek gözlerinin feri yaşadığı kan kaybından yavaş yavaş sönen Yüzbaşı Muzaffer Bey yaşadığı güç kaybının etkisiyle kımıldamayacak hale gelmiş ve çevresindekilerle göz temasını kaybetmemeye çalışırken son bir gayretle koynundan çıkardığı kanlı zarfın üzerine KIBLE NE TARAFTA diye yazmıştı.
Etrafındakiler, Muzaffer Bey’in kıbleye dönerek rûhunu Rabbine teslîm etmek istediğini anlayıp onun bu arzusunu hemen yerine getirdiler. Ölüm ânında, bir yandan yüzü vuslat neş’esiyle dolan zâbit, diğer yandan da mukaddes gâyenin ulvî müdâfaasının kaygısı içerisinde son bir hamleyle kahraman askerlerine şu mesajı verdi:
“–Bölük Allâh için cihâda devâm etsin; kanım yerde kalmasın!..”
Üçüncü bir mesaj daha yazacaktı ki, ömrü elvermedi ve muazzez rûhunu şehîden Rabbine teslîm eyledi.
Ne büyük bir hassâsiyet ki, rûhunu kıbleye karşı teslim edebilmek için dilinin bir şey anlatamadığı son nefesinde dahî damarından kan çekerek merâmını ifâdeye çalışıyor. İşte Allâh yolunda harcanan bir ömrün son demi de böyle mübârek ve mukaddes oluyor.
Çanakkale Zaferi ni bize nasip eden Rabbimize şükürler olsun.