Elini Ateşe Tutan Genç “DAMAD”
Şeyhîzâde Abdurrahman’ın yazdığı Mecmaul Enhûr adında (Hanefi fıkıh eserlerinden Mültekâ‘nın şerhi) çok kıymetli bir fıkıh kitabı vardır. Fakat kitabın yazarı bu isimle değil, Damad ismi ile anılır. Bu isimle anılmasının ibretli bir hikâyesi var:
Bu iffetli delikanlı, talebelik döneminde bir gece yarısı, mum ışığı altında ders çalışmaktadır. O esnada kapısı çalınır. Biraz endişe biraz da merakla kapıya koşar. Zira beklediği biri yoktur. Kapıyı açar; karşısında genç ve güzel bir kızcağız durmaktadır. Kız, yolcu olduğunu ama yolunu kaybettiğini ve etrafta başka bir ışık göremediği için onun kapısını çalmaya mecbur kaldığını söyler.
Genç talebe, misafirini geri çeviremez, onu gece karanlığına ve sokağın soğuğuna terk edemez, çaresizce içeri alır. Ona oturup dinlenebileceği bir köşe gösterdikten sonra da sırtı kıza dönük olarak masasına oturur. Bir kere bile arkasına dönmeden sabaha kadar dersine çalışmaya devam eder. Kız ise ne yapacağını bilmeden utangaç ve gizli-saklı bakışlarla onu seyreder. Bu iffetli talebenin haline hem şaşırır hem de hayran olur. Gencin bir hareketi ise onun merakını iyice artırır. Çünkü delikanlı, arada bir parmağını önünde yanan mumun alevine tutmakta ve bir müddet öylece bekledikten sonra geri çekmektedir. Bir defayla da yetinmemekte ve bunu sürekli tekrarlamaktadır. Bu hal üzere sabah olur.
Gün ışıdıktan sonra genç kız oradan ayrılıp evine döner. Halkın yardımıyla yolunu bularak ulaştığı ev, Osmanlı vezirlerinden birinin sarayıdır; bu genç kız da, o vezirin kızıdır. Kızın sağ salim döndüğüne sevinen saray ahalisi merakla, ona geceyi nerede ve nasıl geçirdiğini sorarlar. Çünkü bütün gece onu aramış ama bir türlü bulamamışlardır. Genç kız başından geçenleri, gördüklerini ve özellikle de kendisini misafir eden delikanlı talebenin ilginç halini bir bir anlatır.
Vezir, hem takdir hem merak saikiyle, kızına yardım eden o genci sarayına davet eder. Genç tevazu içinde vezirin huzuruna girer. Vezir ona kızına muamelesinden dolayı teşekkür eder ve niçin sabaha kadar elini yanan mumun üzerinde tuttuğunu ve elinin yanmasına sebep olduğunu sorar. İlim sevdalısı delikanlı, “Yolunu kaybettiği için kapımı çalan bir misafiri dışarıda bırakamazdım; bu sebeple onu kulübeme aldım. Nefsimin desiselerine karşı koyabilmek için de, elimi ara sıra mumun üzerine koydum ki bana Cehennemi hatırlatsın. Şeytan beni kandırmaya yeltendiğinde bunu tekrar ettim ve böylece yanlış bir şey yapmaktan kurtuldum.” cevabını verir.
Böyle bir iffet şuuruna sahip ve ahirete kilitlenmiş bir gönle sahip gencin bu hali vezirin hayret ve hayranlığını kazanır. Gözyaşları içinde delikanlıya hemen kızıyla evlenmesini teklif eder. İffet abidesi genç o günden sonra “Damat Efendi” olarak anılır. “Damat Efendi” dünyanın cazibedar güzellikleri karşısında bakışı haramlaşmayan, gözü kaymayan, Allah’a verdiği sözü ve ahiretteki hesabı düşünerek nefsini gemleyen bir yiğit olarak gerçek bir delikanlılık örneği sergilemiştir.
Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) “Allah, gençliğini Hakk’a itaat yoluna bağlayan ve gayr-i meşrû şehvet peşinde olmayan genci çok beğenir” buyurarak hakiki delikanlılığın tarifini yapmıştır. Ardından da bahtiyar bir gence bütün dünyevî güzellikleri unutturacak şu müjdeyi vermiştir: “Allah, kendini ibadete hasreden bir genci meleklerine gösterir; onunla iftihar eder ve ona şöyle seslenir: Ey şehvetini Benim için terk eden genç! Ey gençliğini Bana adayan yiğit! Sen Benim nezdimde meleklerimden biri gibisin.”