Bir Kalbin Allah’la Temas Kurması Üzerine Vaaz | Bir Hadis-i Şerifin Mânâ Dünyasında Seyahat
“İhfazillâhe yahfazke…” “Sen Allah’ı korursan, Allah da seni korur.”
Muhterem Kardeşlerim,
Gönüllerimizi Kur’an’ın nuruyla aydınlatan, hayatımıza Rahmet Peygamberi’nin (s.a.v.) sözleriyle yön veren Rabbimize hamd ü senâlar olsun. O Peygamber ki, ümmetinin her ferdine bir anne şefkatiyle yaklaşmış, genç-ihtiyar demeden her kalbe istikamet çizmiştir.
Bugünkü sohbetimiz, Hz. İbn Abbas (r.a.) Efendimiz’e hitaben buyurulan bir hadîs-i şerifin etrafında şekillenecektir. Bu hadis, sadece bir genç sahabeye değil, zaman nehrinde yolculuk yapan bütün mümin gönüllere armağandır.
Hadisin Tam Arapça Metni:
عَنْ ابْنِ عَبَّاسٍ، قَالَ: كُنْتُ خَلْفَ النَّبِيِّ ﷺ يَوْمًا، فَقَالَ:
«يَا غُلَامُ، إِنِّي أُعَلِّمُكَ كَلِمَاتٍ: احْفَظِ اللَّهَ يَحْفَظْكَ، احْفَظِ اللَّهَ تَجِدْهُ تُجَاهَكَ، إِذَا سَأَلْتَ فَاسْأَلِ اللَّهَ، وَإِذَا اسْتَعَنْتَ فَاسْتَعِنْ بِاللَّهِ، وَاعْلَمْ أَنَّ الْأُمَّةَ لَوِ اجْتَمَعَتْ عَلَى أَنْ يَنْفَعُوكَ بِشَيْءٍ، لَمْ يَنْفَعُوكَ إِلَّا بِشَيْءٍ قَدْ كَتَبَهُ اللَّهُ لَكَ، وَإِنِ اجْتَمَعُوا عَلَى أَنْ يَضُرُّوكَ بِشَيْءٍ، لَمْ يَضُرُّوكَ إِلَّا بِشَيْءٍ قَدْ كَتَبَهُ اللَّهُ عَلَيْكَ، رُفِعَتِ الْأَقْلَامُ وَجَفَّتِ الصُّحُفُ»
Abdullah bin Abbas (r.a.) anlatıyor:
“Bir gün Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) arkasında idim. Bana şöyle dedi: Ey delikanlı! Sana birkaç öğüt vereceğim:
Efendimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Allah’ı koru ki, O da seni korusun.
Allah’ı koru ki, O’nu önünde bulasın.
Bir şey isteyeceksen Allah’tan iste; yardım dileyeceksen Allah’tan dile.
Şunu bil ki, bütün ümmet sana fayda vermek üzere toplansa, Allah’ın senin hakkında yazmadığı bir şeyi asla gerçekleştiremezler.
Yine bil ki, bütün ümmet sana zarar vermek üzere toplansa, Allah’ın senin hakkında takdir etmediği bir zararı asla veremezler.
Kalemler kaldırılmış, sahifeler kurumuştur.” (Tirmizî, Sıfatü’l-Kıyâme, 59)
İmam Ahmed’in rivayet ettiği versiyonda ise şu ek ifadeler yer alır:
“Allah’ı gözet ki, O’nu önünde bulasın. Bolluk zamanında Allah’ı tanı ki, darlık anında O da seni tanısın. Bil ki, seni ıskalayan bir şey aslında sana ulaşacak değildi. Sana ulaşan şey de asla seni ıskalayamazdı. Unutma ki, zafer sabırla beraberdir; ferahlık, sıkıntının ardından gelir; her zorlukla birlikte bir kolaylık vardır.”
Allah’ı Korumak Ne Demektir?
“İhfazillâhe yahfazke…”
“Sen Allah’ı korursan, Allah da seni korur.”
Bu ne büyük bir müjdedir; ne derin bir hakikattir! Duyduğunuzda basit gibi gelebilir, lakin içine nüfuz ettiğinizde, bir ömürlük hayat felsefesi çıkar karşınıza.
İlâhî Kudretin Himayesinde Bir Hayat
Evet, sen Allah’ı koru… Peki Allah korunmaya mı muhtaç? Haşa! O, hiçbir şeye muhtaç olmayan Zâtü’l-Celâl’dir. Burada murat, senin Allah’a ait olan değerleri korumandır. Yani O’nun emirlerine karşı saygılı olman, O’nun sınırlarını ihlal etmemen, mahremiyetlere riayet etmen, kalbini Allah’tan başkasına kaptırmaman…
Sen O’na karşı vefalı olursan, O da seni dünyanın dört bir yanındaki tehlikelere karşı muhafaza buyurur. Seni vesveselerden, şeytanî sızmalardan, dünyevî arzulardan korur. Belki musibet gelir ama kalbini almaz. Belki bela dokunur ama ruhunu boğmaz. Çünkü sen O’na emanetsin artık…
Kardeşlerim, “Allah’ı korumak” ifadesi ilk bakışta şaşırtıcı gelebilir. Zira Allah Teâlâ her şeyden müstağnîdir; ne korunmaya muhtaçtır ne de eksiklik kabul eder.
Burada anlatılan, Allah’a ait olan değerleri korumaktır. Yani:
- O’nun emirlerine itaat,
- Yasaklarından kaçınmak,
- O’nun hatırını her şeyin önünde tutmak,
- Kalbi, O’ndan başkasına kiraya vermemektir.
İşte bu sadakat, Allah katında cevapsız bırakılmaz. Nitekim Kur’ân’da şöyle buyrulur:
وَاَوْفُوا بِعَهْد۪ٓي اُو۫فِ بِعَهْدِكُمْ
“Siz Benim ahdimi yerine getirin ki, Ben de sizinle olan ahdimi yerine getireyim.” (Bakara, 2/40)
Ve yine:
فَاذْكُرُون۪ٓي اَذْكُرْكُمْ وَاشْكُرُوا ل۪ي وَلَا تَكْفُرُونِ۟
“Siz Beni anın ki, Ben de sizi anayım.” (Bakara, 2/152)
Ey gönlü Allah’la olan insan! Sen O’na sahip çık ki, O da seni yalnız bırakmasın. Kalbini O’na tahsis et ki, zorluk anında en güzel koruyucuyu yanında bulasın.
Zor Anlarda İlâhî Refakat
Hadisin devamında ne güzel ifade edilmiş:
“Allah’ı koru ki, O’nu önünde bulasın.”
Ne demektir bu?
Yani sen hayatın en karanlık tünellerinde yürürken bile, O’nu rehberin olarak hissedersin.
İçinde bir ses sürekli sana: “Yolun doğru. Yalnız değilsin. Yürümeye devam et.” der.
Bu, şuurun derinliklerinde bir ilâhî refakat duygusudur. Kalbinle Allah arasında kurulmuş bir hat gibidir: kopmaz, sarsılmaz, susmaz…
Bu, sâlih kullara has bir tecellidir. Onlar yalnız yürüyor gibi görünseler de aslında İlâhî Kudret daima yanlarındadır.
Allah’la yaşayan kalp, geceyi nurlu bilir, fırtınayı serinlik sayar. Çünkü onun içinde bir kudret eli daima sırtını sıvazlamaktadır.
İstek ve Yardımda Doğrudan Kaynağa Gitmek
Ey mümin kardeşim! Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor:
“Bir şey isteyeceksen Allah’tan iste. Yardım dileyeceksen Allah’tan dile.”
Evet, mü’min bilir ki kapılar kapanabilir, insanlar yüz çevirebilir. Lâkin bir kapı vardır ki, gece de çalsan açılır, gündüz de…
İşte o kapı, rahmetin sonsuz kaynağı olan Allah’ın kapısıdır.
Oraya el açanlar, karşılıksız dönmezler. Belki istedikleri gibi olmaz; ama kesinlikle daha hayırlısıyla olur.
Kur’ân şöyle ferman eder:
وَمَنْ يَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِ فَهُوَ حَسْبُهُۜ
“Kim Allah’a tevekkül ederse, Allah ona yeter.” (Talâk, 65/3)
Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) şu cümlesi, bir müminin hayatında mihver olmalıdır:
“Bir şey isteyeceksen Allah’tan iste; yardım dileyeceksen Allah’tan dile.”
Bu, öyle sade bir tavsiye değildir. Bu cümle, insanın kime yönelmesi gerektiğini, izzetini nerede arayacağını, zillete düşmemek için nerede durması gerektiğini öğretir.
Zira Allah’tan başkasına el açmak, insanı zamanla gönül dilencisi yapar. Bugün ne acıdır ki, bir makam, bir imkân, bir geçici çıkar uğruna; izzetini satacak noktaya gelen, el pençe divan duran, bir cümle merhamet için eşiği bekleyen nice insan var…
Oysa mümin, Allah’tan başkasının önünde ezilmez. Çünkü bilir ki:
وَلِلّٰهِ الْعِزَّةُ وَلِرَسُولِه۪ وَلِلْمُؤْمِن۪ينَ
“İzzet Allah’a, Resulü’ne ve müminlere aittir.” (Münafıkûn, 63/8)
Müminin nazarında izzetin kaynağı Allah’tır. O’ndan istenmeyen hiçbir şeyde hayır yoktur. O verilmediği sürece kimse kimseye hiçbir şey veremez.
Tevekkülün ve Duanın Diliyle Yükselmek
Değerli Mü’minler,
Bazen değerler yer değiştirir; kelâmın en doğrusunu söyleyen değil, en yüksek sesle konuşan duyulur. Gönül ehli susar, geriye sadece görüntü kalır. Kimse “ne biliyor” diye sormaz, “kimi tanıyor” diye merak eder. Ve işte böyle zamanlarda, hakikat başını eğer ama yok olmaz; sadece sustuğu yerden bakar insanlara. O bakış, kalpleri yoklar: Kimin derdi hak, kiminki sadece imkân?
Ey kalbini rızaya bağlamış yürek… Sen adını gölgelere yazma, izini yıldızların altına düşür. Bil ki insanların gözüne görünmek, bazen Hakk’ın nazarından uzaklaşmaktır. Ve unutma: Allah’a güvenen kaybetse de eğilmez; insanlara bel bağlayan kazansa da izzetini yitirir.
Ne hazindir ki, insanlar da bu sistemin rüzgarına kapılıp dilenci edasıyla kapı kapı dolaşır, “Acaba kim bana arka çıkar?” telaşına düşer. Ve nice vakur ruhlar, geçici bir imkan uğruna izzetini zedeler.
Fakat şu unutulmamalıdır:
Rızık, Allah’tandır. Herşey Allah’ın takdiriyledir. Kalplerin anahtarı O’nun elindedir.
Bazen görünürde haklı bile olsan, kuldan beklemek seni bağımlı yapar. Halbuki Allah’tan istemek, kulun onurunu korur.
İnsanın kendi duasıyla, tevekkülüyle, gözyaşıyla, alnını secdeye koyarak istemesi; binlerce tavassut kapısından çok daha değerlidir.
Tevekkülün Gücü: İmam Ahmed bin Hanbel ve Fırıncı Kıssası
İşte bu hakikati yaşayan büyüklerden biri de İmam Ahmed bin Hanbel’dir.
Rivayet edilir ki, İmam Ahmed bir gün seyahate çıkar. Gittiği bir şehirde kimse onu tanımaz, misafir etmez. O da bir mescitte geceyi geçirmek ister. Fakat görevli, onun kalmasına izin vermez. Yaşlı hâliyle dışarıda kalır. Tam o sırada bir fırıncı, onun haline acır ve şöyle der:
“Gel, benim dükkânda kal. Fırınımda yatabilirsin.”
Gece boyunca İmam Ahmed fırıncıyı izler. Fırıncı hem çalışmakta, hem de dilinden sürekli Allah zikri düşmemektedir:
“Estağfirullah… Elhamdülillah… Ya Rab, sensin veren…”
İmam Ahmed dayanamaz, sorar:
— “Ne kazandın bu kadar zikirle?”
— “Ne istediysem Allah verdi.
— Kabul olmayan bir dileğin var mı?
— Bir tek duam hâlâ gerçekleşmedi.”
— “Nedir o?”
— “İmam Ahmed bin Hanbel’i görmeyi çok istedim.”
İmam tebessüm eder, gözleri dolar:
“Ben Ahmed bin Hanbel’im. Allah beni senin ayağına kadar getirdi.”
İşte bu, tevekkülün bereketidir. Kuldan değil Allah’tan isteyenin izzetle ağırlanmasının örneğidir.
İzzetli Bir Duruş: Talepkâr Değil, Tevekkülkâr Olmak
Bakın, Peygamber Efendimiz ne güzel buyurur:
مَن يَسْتَعْفِفْ يُعِفَّهُ اللَّهُ، وَمَن يَسْتَغْنِ يُغْنِهِ اللَّهُ، وَمَن يَتَصَبَّرْ يُصَبِّرْهُ اللَّهُ
“Kim iffetli kalmaya çalışırsa Allah onu iffetli kılar. Kim insanlara muhtaç olmamaya çalışırsa, Allah onu zengin (gönlü tok) kılar. Kim sabrederse Allah ona sabır verir…” (Buhari, 1469; Müslim, 1053)
Bu, hem dünya hem de ahiret saadetinin sırrıdır. Bir kulun gönlü Allah’a bağlandığında, artık ne mevkiden bir büyüklük bekler, ne de insanlar arasındaki “kayırılmışlıklar” kalbini yaralar.
Çünkü bilir ki: Allah ne dilerse olur, O dilemezse hiçbir kapı açılmaz.
Kalbini Yalnız Allah’a Tahsis Et
Ey gönlü kırık kardeşim, ey sabırla bekleyen mümin!
Sen kalbini sadece Allah’a tahsis et. El pençe duracağın tek kapı, O’nun dergahı olsun. Gözyaşını sadece O’na akıt. Boynunu sadece O’na bük.
Unutma ki:
وَمَنْ يَتَّقِ اللّٰهَ يَجْعَلْ لَهُ مَخْرَجًاۙ
وَيَرْزُقْهُ مِنْ حَيْثُ لَا يَحْتَسِبُۜ وَمَنْ يَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِ فَهُوَ حَسْبُهُۜ
“Her kim Allah’tan korkarsa, Allah ona bir çıkış yolu ihsan eder ve onu ummadığı yerden rızıklandırır. Kim Allah’a güvenip dayanırsa Allah ona yeter.” (Talâk, 65/2-3)
Allah seni hiçbir zaman yüzüstü bırakmaz.
Kader Bilinci ve Teslimiyet
Kıymetli cemaat,
Ve sonra öyle bir kader telakkisi sunuyor ki Efendimiz:
“Bil ki, seni ıskalayan şey sana ulaşacak değildi; sana ulaşan şey de seni ıskalayamazdı.”
Bu ne demek?
Demek ki, başımıza gelen her şey, ezel kalemiyle çoktan yazılmış. Ne fazlası olur ne eksiği…
Bu düşünce, mü’minin gönlüne öyle bir sükûnet salar ki, hayatın en çalkantılı anlarında bile içten içe “Rabbim bilir” der ve teslim olur.
Böyle bir kader telakkisi insana sabır, metanet, güven ve vakar kazandırır. Çünkü o bilir ki her şey, ezelî bir ilimle yazılmıştır. Bu yüzden sarsılmaz, paniklemez, isyan etmez.
Umudun Kaynağı: Sabır – Ferahlık – Kolaylık
İmam Ahmed’in rivayetinde Efendimiz’in şu mübarek sözleri de yer alır:
“Zafer sabırla beraberdir. Ferahlık sıkıntıyla, kolaylık zorlukla beraberdir.”
Evet, sabreden kazanır. Her geceyi sabah takip eder.
Sıkıntılar içinde bocalayan kul, sabırla ayakta durabilirse, Allah ona yeni yollar açar.
Nitekim Kur’ân bize hep şu ilhamı verir:
فَاِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًاۙ
“Şüphesiz ki her zorlukla beraber bir kolaylık vardır. Gerçekten, zorlukla beraber bir kolaylık vardır.” (İnşirah, 94/5)
Bu müjdeler, karanlık zamanlarda kalplerimize bir meşale gibi doğar.
Allah’la Yürüyen Yalnız Yürümez
Değerli müminler,
Bu hadîs-i şerîf, bir gencin kalbine işlenmiş ama bütün çağlara hitap eden bir yaşam pusulasıdır.
Allah’la bağını diri tutan bir kalp, fırtınalarla yıkılmaz.
Sabrı, duayı ve tevekkülü hayatının merkezine alan kişi, yalnız yürür gibi görünse de, Hak Teâlâ’nın himayesi altındadır.
Dua
Ya Rabbi, Senin emirlerini koruma şuurunu kalplerimize yerleştir.
Sana sığınmanın huzurunu tattır.
Sabrın meyvesini göster.
Bizi, nefsimizin ve şeytanın oyunlarından koru.
Sana hakkıyla güvenen kullarından eyle.
Âmin.