DHBT & MBSTS Kur'an Bilgisi Özet
DHBT & MBSTS Kur'an Bilgisi Özet

DHBT & MBSTS Kur’an Bilgisi Özet

Dhbt ve Mbsts sınavına hazırlananlar için Kur’an-ı Kerim özet ders notları. Hap niteliğinde olan çalışma ile kısa sürede konu tekrarı yapmış olacaksınız.

İçindekiler menüsünüden istediğiniz başlığa atlayabilirsiniz.

Kur’an Bilgisi

Kavramlar

Tefsir:

Açıklamak, ortaya çıkarmak, örtüyü açmak. Kur’an lafızlarını, Arap dili edebiyatı açısından tahlil edip kendisiyle kastedilen manayı tespit etmektir.

Usul

Temel, esas, dayanak ve kök. Herhangi bir ilim dalıyla alakalı bilgilerin sistemli bir şekilde yerleştirilmesinde kullanılan belli esas ve metotlar

Gayesi

Kur’an’ın anlaşılmasına yardımcı olmaktır.

Kaynaklar

Asli kaynaklar

Müstakil Kitaplar: H. 2. asırdan itibaren toplanan Kur’ân ilimleri, önce esbâb-ı nüzul, nâsih-mensûh, garîbu’l-Kur’ân gibi branşlarda kaleme alınıyordu.

  1. Hâris el-Muhâsibî (243/857), el-Akl ve fehmu’l-Kur’ân (İlk eser…)
  2. El-Hûfî (430/1038), el-Burhân fî ulûmi’l-Kur’ân
  3. İbnu’l-Cevzî (597/1200), Fünûnu’l-efnân
  4. Et-Tûfî (716/1316), el-İksîr fî kavâidi ilmi’t-tefsîr
  5. İbn Teymiyye (728/1327), Mukaddime fî usuûli’t-tefsîr
  6. Ez-Zerkeşî (794/1392), el-Burhân fî ulûmi’l-Kur’ân (En önemli, ilk sırada…)
  7. El-Kâfiyecî (879/1478), et-Teysîr fî kavâidi ilmi’t-tefsîr
  8. Es-Suyûtî (911/1505), el-İtkân fî ulûm’il-Kur’ân (En önemli, ikinci sırada…)
  9. Ed-Dihlevî (1176/1764), el-Fevzu’l-kebîr fî usûl7t-tefsîr (Fikrî ve içtihadî yöne ağırlık vermiş…)
  10. Tefsir mukaddimeleri: Kur’ân’ın nüzulü, kırâatı, kitabeti, tertibi, cem’i, istinsahı, faziletleri, i’râbı ve i’câzı…
  11. Et-Taberî (310/922), Câmiu’l-beyân an te’vîl-il-Kur’ân*
  12. Er-Râğıb el-İsfehânî (502/1108) Mukaddimâtu’l-Tefsîr
  13. İbn Atiyye el-Endülüsî (543/1148) Mukaddime
  14. El-Kurtubî (671/1272) el-Câmi’ li ahkâmi’l-Kur’ân
  15. En-Neysâbûrî (727/1326) Garâibu’l-Kur’an…
  16. İbn Cüzey el-Kelbî (742/1340) kitâbu’t-teshîl
  17. Ebû Hayyân (745/1344) el-Bahru’l-Muhît
  18. Ebu’s-Senâ el-İsfehânî (749/1348) Envâru’l-hakâiki…
  19. İbn Kesîr (774/1372) Tefsîru’l-Kur’âni’l-azîm **
  20. El-Âlûsî 81270/1853) Rûhu’l-meânî
  21. El-Kâsimî (1332/1914) Mehâsinu’t-te’vîl

Tali Kaynaklar

Arapça Te’lifler:

  1. Ez-Zerkânî (1367/1948) Menâhi’l-irfân…
  2. Ez-Zehebî (1399/1978) Et-Tefsîr ve’l-Müfessirûn
  3. Subhi Sâlih (1399/1978) Mebâhis…
  4. Muhammed İzzet Derveze, kur’ânu’l-mec3id
  5. Muhammed Ali es-Sâbûnî, et-Tibyân…
  6. Emin el-Hûlî, et-Tefsîr…

Türkçe Te’lifler:

  1. Bursalı Mehmet Tâhir (1861/1924) Delîlu’t-tefâsîr
  2. Bergamalı Cevdet Bey (1834/19259 Tefsir Tarihi
  3. İsmail Hakkı İzmirli (1868/19469 Tarih-i Kur’ân
  4. Ömer Rıza Doğrul (1372/1952) Kur’an Nedir?
  5. Ömer Nasûhi bilmen (1391/1971) Büyüt Tefsir Tarihi
  6. Osman Keskioğlu (1410/1989) Kur’an Tarihi
  7. Muhammed Hamîdullâh (1908/2002) Kur’an Tarihi
  8. İsmâîl Cerrâhoğlu, (D. 1929/……) Tefsir Usûlü
  9. Mehmet Sofuoğlu (1408/1987) Tefsire Giriş

Batı Dillerinde Yazılmış Eserler:

  1. Ignaz Goldziher
  2. Rudi Paret
  3. T. Nöldeke-F.Schwally
  4. H. Hirschfeld
  5. Arthur Jeffery
  6. T. Sabbagh
  7. Jacques Jomier
  8. Wansbrough

Kur’an’ın Nuzulü ve Metinleşmesi

Vahiy:

  • Allah’ın insanlara mesaj iletmesidir.
  • Allah; göklere, yeryüzüne, meleklere, balarısına, Musa’nın annesine, Hz. İsa’nın havarilerine görev ve hareket tarzlarını bildirmiştir.
  • Bir varlıktan diğer bir varlığa bir şeylerin iletilmesidir. Şeytanların ve insanların (Hz. Zekeriya) vahyedilmesi. Bu, ilahi vahiy telakki edilmez.
  • Vahiy; gizli ve süratli bir şekilde bildirmek, ilham etmek, fısıldamak, emretmek, telkin etmek, yazmak ve vesvese vermek manalarındadır.
  • Vahiy, Allah’ın insanlara ulaştırmak istediği buyruklardır.
  • İnzâl, Tenzîl, Hikmet, Şifâ ve Nûr gibi kavramlar vahiy anlamındadır.
  • Vahiy ile ilgili kavramlar türevleriyle birlikte 80 ayette geçer.
  • Tevrat İbranice, İncil Ârâmice, Kur’an Arapça dili ile gönderilmiştir.
  • Vahiy vasıtalı ve vasıtasız olarak da doğrudan peygamberin kalbine ilkâ edilmiştir.
  • Vahiy doğrudan doğruya bilgi aktarılması şeklinde Musa’nın annesine ve İsa’nın havarilerine bu tür iletişimle vahiy verilmiştir.
  • Vahiy sözlü iletişimle olmuştur. Musa’ya ve peygamberimize doğrudan kalbine ilkâ edilmiştir.
  • Vahiy Allah’ın, Cebrail vasıtasıyla gönderdiği buyruklarıdır. Bu iki şekilde olmuştur. Biri meleğin meleklikten beşeriyete geçişiyle diğeri de peygamberin beşeriyetten melekiyete geçişiyledir.

Vasıtalı vahiy:

  • Melek aracılığıyla, hem kendi sureti hem de insan kılığına girerek vahiy getirmesidir. Bir de çok üstün güce sahip meleğin ufukta durarak vahiy getirmesi.
  • Ses aracılığıyla vahiy çıngırak ve zil sesine benzer bir sestir.

Vasıtasız vahiy:

  • Sâdık rüyalar
  • Nebevî İlham
  • Perde arkasından konuşmak

Kur’an Vahyi

Anlamı:

  • Kur’an, Allah’ın kelamına verilen özel bir isimdir.
  • Karine, delil, burhan anlamına da gelir.
  • Bir şeyi diğerine yaklaştırmak ve bitiştirmek manasına da gelir.
  • Peygambere vahiyle indirilip Mushaflara yazılan, tevâtüren nakledilen ve okunmasıyla ibadet edilen mucize bir kelamdır.

Nüzûlü:

  • 23 senede gerçekleşmiştir.
  • Toptan değil, tedricen (zamana yayarak) indirilmiştir.
  • Cebrâil, Kur’an’ı bizzat Allah’tan almıştır.
  • Kur’an vahyi önce Levh-i Mahfûz’dan bir bütün olarak Beytu’l-İzze’ye ve oradan da 23 yıllık süre içinde peygambere doğrudan indirilmiştir.
  • İlk vahiyler sadık rüya yoluyla gelmeye başlamıştır.
  • İlk ayetler Ramazan ayında Kadir gecesinde inmeye başlamıştır.
  • Kur’an tedricen gönderilerek ezberlenmesi kolaylaştırılmıştır. Manaları kavranmıştır. Muhatapların sorularına cevap verilmiştir. Hükümlerin hayata geçirilmesi kolaylaştırılmıştır. Peygamberin kalbi pekiştirilmiştir.

Metinleşmesi

  • Tespiti: Hem ezberleniyordu hem de yazılıyordu.
  • Yazılması: İlk zamanlarda bile Hz. Ömer’in kız kardeşinin elinde bulunan ayetler onun yazıldığını gösteriyor. Peygamber, kâtiplerine hangi ayetin nereye yazılacağını tarif ediyordu. Ayetlerle düşman memleketlerine gidilmesi yasaklanmıştı. Zeyd b. Sabit peygamberin yanında yazı kalemi ve mürekkebi bulunduruyordu ve peygamber, benden Kur’an dışında bir şey yazmayın diyordu.

Mekke’de ilk vahiy kâtibi Abdullah b. Sa’d Ebî Serh’dir. Medine’de ilk vahiy kâtibi Ubeyy b. Ka’b’tır. O olmadığında Zeyd b. Sabit’tir.

  • Vahiy ince taşlara, hurma dallarına, kürek kemiklerine, bez parçalarına, tahtadan tabletlere, derilere, parşömen denilen özel bir deri üzerine yazılmıştır.
  • Kur’ân’ın tamamı peygamber döneminde yazıya geçirilmiştir.
  • Hz. Ebu Bekir, Kur’an’ı toplama işini Zeyd b. Sabit’e vermiştir.
  • Zeyd, Kur’an metinlerini bir yılda toplayabilmiştir.

Kur’an’ın Derlenmesi:

  • Ebu Bekir zamanında Yemâme Savaşı’nda birçok kurra şehit edilmişti. 10.200 şehit verilmişti. Bunların 500-700’ü hafızdı.
  • Hz. Ömer acilen Kur’an’ın derlenmesi gerektiğini Hz. Ebu Bekir’e teklif etmiştir.
  • Zeyd b. Sabit başkanlığında Kur’an ayetleri toplanmıştır. İki şahit sunma şartıyla ile ayetler toplanmıştır.
  • Son düzenleme yapılırken üç ayetin yazılmadığı görülmüş ve bu ayetler de eklemiştir. (Tevbe 128 ve 129 ve Ahzab, 23. ayet) bu ayetler Huzeyme’den gelmiştir.
  • İbn Mes’ud’un teklfiyle ilk Kur’an nüshasına Mushaf denilmiştir.
  • İlk Mushaf, önce Ebubekir’de daha sonra Ömer’de ve sonra da kızı Hafsa’da kalmıştır. En son da Abdullah ibn Ömer’de kalmıştır.

Kur’an’ın Çoğaltılması:

  • Hz. Osman’ın hliafeti esnasında istinsah edilmiştir.
  • Çoğaltılmasının en önemli gerekçeleri şunlardı: Kıraat ile ilgili ihtilafları çözmek, ayetlere yapılan açıklamaların ayet sanılmasının önüne geçilmesidir.
  • Çoğaltılırken Zeyd b. Sabit’in nüshası esas alındı. Tilaveti neshedilen ayetler yazılmadı. (Emzirme ayeti gibi), kureyş lehçesi esas alındı. Mushafa uymayan nüshalar imha edildi. Ayetlerin şahsi açıklamaları ayetten sanılır diye bunlar alınmadı.

Özel nüshaları olan sahabe: Hz. Ali, Ubeyy b. Ka’b, Abdullah b. Mes’ud ve Ebu Musa el-Eş’ari. İstinsah heyeti 5 senede bunu tamamladı. 7 nüsha çoğaltıldı. Medine (İmam Mushaf), Mekke, Kûfe, Basra, Şam, Yemen, Bahreyn şehirlerine gönderildi.

  • Hz. Ali ile Muaviye arasında çıkan Sıffin Savaşı’nda (36/656) Amr b. As’ın işaretiyle 500 tane Kur’an nüshası havaya kaldırılmıştır.
  • Ebubekir zamanında toplanan mushafın Medine valisi Mervan b. Hakem (65/685) tarafından yakılması imam Mushaf hakkında şüpheleri ortadan kaldırmıştır. Bazılarının Ebubekir mushafında bu ayet mevcut değildi gibi dedikoduları engellemek içindir.
  • Asıl dört nüsha kaybolmuştur. Üç nüsha ise biri Topkapı Sarayı’ndadır. Bir diğeri Taşkent’tedir. Bir diğeri de Londra’da bulunmaktadır.

Kur’an’a Hareke ve Nokta Konulması:

Basra valisi Ziyad b. Sümeyye (53/673) dil bilimcisi Ebu’l-Esved ed-Düelî (69/688)’den Kur’an’ın okunmasını kolaylaştıracak bir sistem geliştirmesini istemiştir.

  • Tevbe 9/3 ayetini bir şahıs “ve rasulühû” kelimesini “ve rasûlihî” okuyunca yanlışı önlemek için hareke koymaya karar verildi. Çünkü Allah ve resulü müşriklerden beridir yerine Allah, müşriklerden ve resulünden beridir anlamı çıkıyordu.
  • Ziyad 30 kâtip göndermiş yardımcı olması için. O, sadece birini seçmiş.
  • Yazıdan farklı renkte bir mürekkeple fetha için harfin üstüne, kesre için altına, ötre için harfin önüne bir nokta koydurmuştur.

Irak valisi Haccac b. Yûsuf (95/713) devrin büyük âlimi Nasr b. Âsım (89/708) ve Yahya b. Ya’mer (129/746) harfleri birbirinden ayırmak için harflere noktalarını koydurtmuştur. Buna İ’câm denilmiştir. Halil b. Ahmed (175/791) Kur’ân’ın hareke ve noktalamasına son şeklini vermiştir. Muhammed b. Tayfûr es-Secâvendî (560/1165) Kur’an’a manasını da göz önünde bulundurarak secavend denilen işaretler konulmuştur.

  • Böylece sure ve cüz başlıkları. Hizip ve secde işaretleri konuldu.
  • Her 5 ve 10 ayetten sonra tahmis ve ta’şir işareti konulmuştur. Bu işaretler Türkiye mushaflarında yoktur.

Kur’an’ın Tertibi:

  • Her ramazan ayında peygamber Cebrâil’e bir yıllık vahyi arz ediyordu. Son arz iki kez olmuştur. (Arza-i Âhire)
  • Ayet: Alamet demektir. Açık işaret, delil, ibret ve mucize anlamına gelir. 382 yerde geçer.
  • Fiilî ayet: Kâinattaki düzen ve kanunlara işaret eder. Kevnî, tekvînî ve İlmî ayetler de denir. Gök gürlemesi gibi.
  • Kavlî ayetler: Peygambere inen buyruklardır. Teşriî, Tenzîlî, Vahyî ayetler denir.
  • Bazı tasniflerde muhkem, müteşâbih, mücmel, mübeyyen adıyla da sınıflandırılmıştır.
  • Yine bazı tasnifçiler Mekkî-Medenî, Arzî-Semâî, Hadarî-Seferî, Nehârî-Leylî, Sayfî-Şitâî, Firâşî-Nevmî diye da gruplandırmışlardır.
  • Ayet sayılarının farklı olmasının sebebi besmelelerin ayetten sayılıp sayılamaması, hurûf-ı mukattaa’nın ayet sayılıp sayılmayacağı gibi nedenlerdendir.
  • Abbas’a göre 6000 ayet varken, 6204, 6214, 6219,6225 ve en son tercih edilen 6236 ayet tespit edilmiştir.
  • Ayetleri birbirinden ayıran son kelimeye fâsıla, bu kelimenin son harfine harfu’l-fâsıla denir.
  • En uzun ayet, müdâyene ayetidir. (Bakara, 282)
  • En kısa ayet Yâsîn,1; Rahmân, 1; Müddessir,21; Fecr,1; Duhâ,1; Asr, 1 ayetleridir.
  • İlk nâzil olan ayetler Alak suresi’nin ilk 5 ayetidir.
  • Son inen ayet ise Bakara,281; Mâide,3; Nisâ, 176; Nasr 13. ayetleridir.

Ayetlerin tertibi tevkîfîdir. (peygamberin emriyledir)

  • Sûre: Ayetlerden meydana gelen başı ve sonu belli olan müstakil Kur’an bölümüdür.
  • 114 sure vardır. En kısa olan 3 ayetten oluşan Kevser, en uzun olanı ise 286 ayetten oluşan Bakara’dır.
  • Ayet sayısı 100’den fazla olana Tuvel, 100 olanlarına miûn, 100’ün altında bulunanlara mesânî, ayetleri kısa ve besmeleli olanlara mufassal denilmiştir.
  • Mekkî ve Medenî ayetleri bazıları mekân açısından bazıları da oralardaki zaman açısından tasnife tabi tutmuşlardır.
  • Sûrelerin tertibi içtihâdî diyenler: İmam-ı Mâlik, el-Bâkillânî, Hz. Ali, Abdullah b. Mes’ûd, Ubeyy b. Ka’b
  • Hz. Ali’nin mushafı İkra suresi ile başlıyor. Müddessir, Nûn, Müzzemmil ile devam ediyor.
  • Abdullah b. Mes’ud’un mushafı Bakara ile başlıyor. Nisâ ve Âl-i İmrân ile devam ediyor.
  • Sûrelerin tertibi tevkîfîdir diyenler: İbnu’l-Enbârî (328/940); en-Nehhâs (338/949); Kirmânî (502/1108); Âlûsî (1270/1853)
  • Kısmen tevkîfî kısmen de içtihâdî diyenler: İbn Hacer (852/1448)

Okunması

  • Yedi Harf (el-Ahrufu’s-Seb’a): Harf: bir şeyin ucu, kenarı, sivri ve keskin tarafı anlamına gelir. Vecih, üslup, yön, lügat, kıraat ve lehçe de demektir.
  • Ehl-i Sünnet: Zayıf görüş: Yedi harften maksat nâsih, mensûh, umum, husus, mücmel, mübeyyen, müfesser gibi çeşitli kategorilere bölmeler. Kuvvetli görüşler: Yedi harften maksat alternatifli okumadır. Arap kabilelerinin yedisinin kullandığı lehçedir. Yedi tarzdır, vecihtir.
  • Şia: Yedi harf konusunu kabul etmemişlerdir. İhtilafın sebebi ravilerdir.
  • Kıraat: Herhangi bir kelime üzerinde med, kasr, hareke, sükûn, nokta ve i’rab bakımından meydana gelen değişikliktir.
  • Yedi ya da on kıraatın kendilerine nispet edildiği imamlara kurrâ denilmiştir. Kurrâ okuyucu, okuyan demektir.
  • Kur’an’ın tamamını ezberleyen ve ondaki kıraatlara hakkıyla vakıf olan kimselere kurrâ denir.
  • Rivayet, kıraat imamlarının ravilileri arasındaki ihtilaftır.
  • Tarîk, ravilerden sonra gelenlerin ihtilaflarıdır.

Mütevâtir Kıraatler: Abdullah b. Kesir (120/737); Nâfî (169/785); Ebû Amr (154/770); İbn Âmir (118/804); Âsım (127/744); Hamza (188/803); El- Kisâî (189/804)

  • Meşhur Kıraatler: Ebû Bekr el-İsfehânî en-Neysebûrî (381/992) üç sahih kıraat daha eklemiştir: Halef b. Hişam (229/844); Ebû Ca’fer(130/748); Yakup (205/820)
  • Âhad, Şâz, Müdrec, Mevzu (Apokrif) kıraatler de vardır.
  • Âsım kıraati ağırlıklı olarak kullanılmaktadır. Nâfî kıraatinin Verş rivayeti Mısır hariç Kuzey afrika’da okunmaktadır. Ebû Amr kıraati sadece Sudan’da vardır.
  • İnfirâd Metodu: Hicri 5. Asra kadar bütün vecihler okunarak hatim yapılmıştır.
  • İndirâc Metodu: Hicri 5. Asırdan itibaren de on kıraat şekillerini toplayarak hatim yapılmıştır.

Kur’an İlimleri (Ulûmu’l-Kur’ân)

  • Kur’an’ın kelime sayısınca ilim vardır denilmiş.
  • 77540 ilim olduğu ifade edilmiştir.
  • 47 ilim olduğu da ifade edilmiştir.
  • İlk eserler hicri 2 ve 3. asırda olmuştur.
  • İlk eser ez-Zerkeşî (794/1391) el-Burhân…’dır. Hicri 5. Asır
  • Lafız: Bir metni anlatmak istediği manaları taşıyan sözcüklerdir.

Kur’an’ın Lafzı ile İlgili İlimler

Üslubul Kur’an

  • Üslub, biçim, yol, tarz ve yöntem demektir.
  • Kendine özgü anlatım biçimi.
  • Kur’an’ın ses açısından bir musikisi ahengi vardır. Firavun’a sert, cennet ehline yumuşak ifadeler vardır.
  • Kur’an’ın içerdiği lafızları manayı tam ifade eder. İnfakın sadece mal ile değil ilim, fikir ve bedenle de olacağı anlatılır.
  • Kur’an aynı anda farklı seviyelere hitap eder. Allah, babası ve çocuğu olmaktan münezzehtir ayetinden İsa’nın tanrı olamayacağı çıkarımı da yapılır.
  • Konular iç içe bulunur. Maun suresinde olduğu gibi. Muhteva canlı tutulmuştur.
  • Beyan tarzı çeşitlidir. Bazen açık emirle, bazen ise fiilin hayır olduğu şeklinde beyan edilir.

Mübhematül Kur’an

  • Mübhem, algılanması zor olan demektir.
  • Neyin kastedildiği açık ve belli olmayan demektir.
  • İnsan, melek. Cin gibi varlıkların, bir topluluğun, kabilenin Kur’an’da açık olarak ifade edilmemesidir.
  • Bunları ism-i işaretlerle, ism-i mevsullerle, zamirlerle, belirsiz zaman ve mekân isimleriyle zikredilmesidir.
  • İlk eser es-Süheylî (581/1185) yazmıştır.
  • Mübhemat ifade zenginliği sağlamıştır:
  • Kendilerine nimet verdiğin kimselerin, Fatiha, 6-7. ayetlerindeki ifade, Nisa, 69. ayette peygamberler, sıddikler, şehidler ve salihler olduğu açığa çıkarılmıştır.
  • Mübhemat, kendisinden söz edilen şahsı yüceltmek istenmiştir:
  • “Doğruyu getiren ve tasdik edenler…” Zümer, 33 Peygamberi ve Ebu Bekir’i övmektedir.
  • Mübhemat, hoşa gitmeyen bir vasıfla muhatap tahkir edilmiştir: “Asıl sana buğz eden zürriyetsizin ta kendisidir” Kevser, 3 ayeti ile peygamber motive edilmiş, müşrikler kınanmıştır.
  • Mübhemat, fâil meşhur olduğu için açıklama cihetine gidilmemiştir: “ Ey Âdem! Sen ve eşin cennete yerleşin…” Bakara, 35 ayetinde zevc, Havva’dır. İsim zikredilmemiştir.
  • Mübhemin tespitinde herhangi bir faydanın olmaması: “ Yahut görmedin mi o kimseyi….bir kasabaya uğradı….” Bakara, 259 ayetinde kişi Üzeyr, mekân da Beytu’l-Makdis ifade edildiği söylenmiş, ama kesin değil…
  • Mübhematın tespiti Kur’an’dır. Sonraki rivayetler israiliyatı oluşturmuştur. Mübhemat, istismara çok açıktır.

Garibül Kur’an

  • Garib, yurdundan uzak kalan, kendi cinsi arasında eşi ve benzeri bulunmayan, müphem ve kapalı olan demektir.
  • Başka dillerden Arapçaya girmesi sebebiyle manası kapalı olan kelimelerdir.
  • İbn Abbas (68/687) tercümanu’l-Kur’an diye bilinir. İlk çalışmaları o yapmıştır.
  • Harici reisi Nafi b. Ezrak 200 kelimenin anlamını şiirlerden desteleyerek manasını çıkarmıştır.
  • İbn Sellam (200/815); el-Ferrâ (207/822); Ahfeş (221/889); İbn Kuteybe (276/889); er-Râğıb el-İsfehânî (505/1108) eserler yazmışlardır.
  • Kur’an’da yabancı kelime yoktur: Şafii (204/819); et-Taberî (311/923). Yusuf suresi, 2. ayetin Arapça olarak indirildiği anlatılır.
  • Kur’an’da yabancı kelime vardır: İbn Hazm (456/1063); Şâtibî (790/1388), Suyutî (911/1505)

Vücuh Ve Nezair

  • Vücuh, vech kelimesinin çoğuludur.
  • Birşeyin ön tarafı, zat, yüz demektir.
  • Bir kelimenin Kur’an’da farklı anlamlarda kullanılmasıdır.
  • 77 ayette geçer.
  • Örneğin Hüdâ kelimesi 17 ayrı ayette farklı anlamda kullanılmıştır.
  • Beyan, Din, İman, Davetçi, Peygamber ve Kitap, Yol bulmak, İrşad etmek, Hz. Muhammed, Kur’an, Tevrat, Hidayet etmek, Delil, Tevhid, Sünnet, Islah etmek, İlham etmek ve Tövbe etmek.
  • Vücuh, el-elfazu’l-müştereke diye isimlendirilir.
  • Et-Tâğût kelimesi, şeytan, put, her türlü kötü şey gibi farklı anlamlar ifade etmektedir.
  • Nezâir, şekil, tabiat, fiil ve sözlerdeki benzerlik demektir.
  • Kur’an’daki farklı kelimelerin aynı anlamı ifade etmesidir.
  • El-elfazu’l-mutevatıe denir.
  • Cehennem, nâr, Sakar, Hutame, Cahîm farklı kelimeler anlam itibariyle azaba delalet etmektedir.
  • Eserler: Mukatil b. Süleyman (150/767) el-Vücuh ve’n Nezair; ….. İbnu’l-Cevzî (597/1200) Nüzhetü…

Aksamul Kur’an

  • Kasem kelimesinin çoğuludur.
  • Yemin manasındadır.
  • Bir sözü Allah’ın adını anarak kuvvetlendirmesi, yemin etmesi…
  • Yemin-i Lağiv: bir şey hakkında öyle olduğunu zannederek yapılan yemin.
  • Yemin-i münakide: Geleceğe ait bir fiili işlemek veya terk etmek için yapılın yemin.
  • 17 sureye Allah yemin ile başlar.
  • Allah, yeminle başlayarak muhataplarının dikkatini çeker.
  • Meleklere, Feleke, Yıldıza, Fecre, Güneşe, Geceye, Kuşluk vaktine, Zamana, Havaya, Tur dağına, İncire, İnsan ve melek topluluğuna, Atlara yemin etmiştir.
  • Yeminini araplarda çok önemli bir yeri vardır. Yeminler bir şeyi tekid için yapılmıştır. Yemin edilen şeyin değeri ve önemi öne çıkarılmıştır. Muhatapların dikkati çekilmiştir.

Anlamıyla İlgili İlimler

Müteşabihatul Kur’an

  • Müteşabih, iki şeyin birbirine benzemesi demektir.
  • Manaları bilinmeyen, kapalılık bulunan veya birden fazla manalara gelebilen kelime ya da harftir.
  • Müteşabih ayetler dışında kalan ayetlere muhkem denir.
  • Muhkem, neyin kastedildiği belli olan, açık olan demektir.
  • Kur’an’ın tamamı muhkemdir: Hud, 1 ayetinde “muhkem kılınmış…” geçer. Bu, bozulmaktan uzak, sağlam anlamındadır.
  • Kur’an’ın tamamı müteşabihtir: ez- Zümer, 23. ayette “müteşabih bir kitap…” diye geçer. Bu, birbirini tasdik ettikleri anlamındadır.
  • Kur’an’ın bir kısmı muhkem bir kısmı da müteşabihtir: Âl-i-İmrân, 7. ayette “bir kısım ayetlerin muhkem, diğer kısmı ise müteşabih…” olduğu geçer.
  • Mutlak müteşabihler: Huruf-u Mukattaa, allah’ın sıfatları, Ahiret Ahvali, Ruh, Sûr, Dabbetu’l-Arz, Arş, Kürsî, Kalem, Levh-i Mahfuz, Sidre-i Münteha, Beyt-i Ma’mûr gibi bunların mahiyeti Allah’ın bilgisindedir.
  • İzafi Müteşabihler: Yaratıcının varlığı, birliği, kâinata dair bahseden kevni ayetler.

Lafzi Müteşabihler:

  • Garip Lafızlar:”Ebben” Abese, 31’de hangi anlama geldiğini Ömer ve Ebubekir bilmediklerini açıklamışlardır. Bu, hayvanların yediği anlamındadır.
  • Müşterek lafızlar: Birden fazla manaya gelen lafızlardır. El-Yemin, sağ el, adalet ve yemin anlamlarına gelir. Es-Saffat, 93’de “ …sağ eliyle vurdu..” ifadesi Hz. İbrahim’in putlara vurduğunu anlatır.
  • Manevi müteşabih: Mananın açık olmaması ve birden çok anlama gelmesidir. El-Furkan, 53’de “… iki denizi birbirine salmıştır…”
  • Müteşabihin birçok hikmetleri olabilir. Gayba imanın ölçüsünü ortaya koyar. İnsanın aczini, Allah’ın yüceliği idrak edilir. Muhkem olsaydı fikir üretilemezdi, mezhepler olmazdı. Ezberlemek kolaylaşmıştır. Müteşabihi araştırmak ve Allah’ın muradını anlayabilmek sevaptır. Zihni faaliyetleri geliştirmiştir. İlim gelişmiş oldu.
  • El-Hemedanî (415/1024) Müteşabihu’l-Kur’an; Şeyh Halil Yasin, Advâ… 1980

Hurufu Mukattaa

  • Kesik harfler. Hakiki müteşabihtir. 29 sure başında yer alır. 14 farklı harftir. 13 ayrı şekildedir.
  • Selef: Kur’an’ın sırlarıdır. Manaları insanlardan gizlenmiştir. Elmalılı vahiy sesleridir demiştir. Mahiyetini ancak o bilir.
  • Halef: Allah, anlamı olmayan bir şey inzal etmez demişler. 20 kadar görüş ortaya çıkmıştır. Allah’ın sıfatı, ismi, yemin, sure adı, dikkat çekmek vs. denilmiştir.

Îcazul Kur’an

  • Î’câz, acze düşmek, aciz bırakmak demektir.
  • Kur’an’ın bütün insanları kendisinin bir benzerini getirmekten aciz bırakması demektir.
  • Mutezile imamlarından Nazzam (231/845), Sarfe mezhebi/vazgeçirme teorisi diye bir iddiada bulunmuştur.
  • Allah, Arapların dilini tutmuş, akıllarını başlarından güç ve kuvvetlerini ellerinden almış, böylece onların Kur’an’a nazire yapmalarına engel olmuştur. Kur’an7ın beşer üstü bir kitap olması esasen bu engellememden ileri gelmektedir.
  • Kur’an, beşer üstü bir kitaptır, muhaliflerine meydan okumuştur, benzeri getirilememiştir.
  • Kur’an’ın i’caz yönleri nazım ve telifi, gaybi haberler içermesi, beşerin ihtiyacını karşılaması, fenni mucizelere işaret etmesi, peygamber tarafından değiştirilmemesidir.
  • El-Vâsıtî (306/918) İ’cazu’l-Kur’an; Mustafa Sadık er-Râfii (1357/1953) İ’cazu’l-Kur’an

Müşkilül Ku’an

  • Müşkil, karışık olmak demektir. Manası karışık ve birbirine zıt olan şey demektir.
  • Kur’an’ın bazı ayetleri arasında ihtilaf ve tezat gibi görünen hususlardır.
  • Nisa, 3. ayette “… kadınlardan ikişer, üçer… evlenin…” (Zahiri adalet)
  • Nisa, 129. ayette ise “…. Adaletin mümkün olamayacağı…” (Gönül adaleti)
  • İlk ayette adalet kavramı hukuku eşitlemek, ikincisinde de kalbin meyli yorumlandığında bir çelişki görülmeyecektir.
  • Müşkilatın sebepleri:
  • Ayetler arasında çelişki zannedilebilir: el-Â’raf, 6. Ayette “… mutlaka hesaba çekeceğiz…”, er-Rahman, 39’da “… günahından sorulmaz…”
  • Hakikat ve mecaz imkânı: el-Hac, 2. Ayette, “İnsanları sarhoş görürüsün, oysa onlar değildirler…”
  • Fiilin isnadıyla gelen müşkilat: el-Enfal, 17’de “Onları siz ölürmediniz, Allah öldürdü…”
  • Zıt anlamlılığın sebep olduğu müşkilat: Ra’d, 28 ve Enfal, 2. ayetlerinde “kalplerin sükûneti ile kalplerin titreyişi…”
  • Hakikatın farklı biçimlerde anlatımı: Âdem’in yaratılışı muhtelif lafızlarla kullanılmış. Topraktan, Cıvık çamurdan, gibi.
  • Müşkilatı giderme yolları: Te’vil, te’lif Yolu ve nesih yolu
  • İbn Kuteybe (276/889) Te’vilu Müşkilu’l-Kur’an…… Muhammed Abduh (1323/1905) Müşkilatu’l-Kur’ani’l-Azim.

Tekrarul Kur’an

  • Bir şeyi birden fazla tekrarlamaktır, yinelemektir, iade etmektir.
  • Kur’an’da tekrar söz konusu değildir: Taberi (311/923), Seyyid Kutup, Muhammed Kutup
  • Kur’an’da tekrar söz konusudur: Oryantalistler ve bazı İslam âlimleridir. Ferra (207/822), El-Müsenna (210/825), Zerkeşi (797/1392)

Tekrarların amaçları:

  • Te’kid, pekiştirmek, kuvvetlendirmek demektir. “Hayır, yakında bileceksiniz, elbette aykında bileceksiniz…” et-Tekasür, 3-4
  • Tehvil, korkutmak demektir. “Kıyamet nedir? Evet kıyamet nedir?…” el-Hakka, 1-3
  • Tesbit, sağlamlaştırmaktır. Rahman suresinde 31 kez, rabbinizin hangi nimetlerini inkâr edersiniz denilmektedir.
  • Tasvir, fotoğrafik algı oluşturmak. “…. Boyunlarında tasmalar bulunanlardır…” Ra’d, 5

Mecazul Kur’an

  • Mecaz, asıl manasından alınıp ilgili bulunduğu başka bir manaya nakledilen lafız demektir.

Mecazın çeşitleri:

  • Akli mecaz: Bakara, 16. ayette “ … hidayete karşılık dalaleti satın alanlardır, ancak onların bu ticareti kazançlı olmamış…”
  • Lügavi mecaz: Bakara, 19’da “… parmaklarını kulaklarına tıkarlar…” Ebu Leheb’in iki eli de kurusun, kurudu da…” (Mesed, 1)
  • Kur’an’da mecaz yoktur: Mecaz yalanın kardeşidir derler. Davud ez- Zahiri (270/883); Şafii ve Maliki âlimlerinden bazıları da aynı düşünürler. Muhyiddin ibnu’l-Arabi (638/1240); İbn Teymiyye (738/1328); İbnu’l-Kayyim el-Cevziyye (751/1350)…
  • Kur’an’da mecaz vardır: Anlatım güzelliği sağlamaktadır. Halli b. Ahmed (175/791); el-Ferra (207/822); Cahız (255/869); İbn Kuteybe (276/869), Zerkeşi (794/1391); Es-Suyutî (911/1505);

MENÂSEBETU’L-KUR’ÂN

  • Münasebet, yakınlık, benzerlik demektir.
  • Fatiha suresinde bize doğru yolu göster diyen müminlere cevap olarak bunun Kur’an’dan başka bu yolun olmadığı ile cevap verilmiştir.
  • Kur’an ayetleri ve sureleri arasındaki münasebetten ilk defa söz eden en-Nisâbûrî’dir. (324/936)
  • Kur’an’ın insicamını dile getiren ilk müfessir Razi’dir. (606/1209)-Kur’an’ın tamamı tek bir sure, tek bir ayettir tezini savunur.
  • Ebû Hayyan (745/1344) ilk müstakil eserler yazmıştır.
  • Ömer el-Bikâ’î (885/1480) en geniş tefsiri yazmıştır.

FEZÂİLU’L-KUR’AN

  • Fezail, faziletin çoğuludur. Kur’an’ın yüceliği, üstünlüğü, şerefi demektir.
  • Sözün en hayırlısı Allah’ın kitabıdır. Sizin en hayırlınız Kur’an’ı öğrenen ve öğreteninizdir gibi hadisler vardır.
  • Kim, Furkan suresini okursa…….hiç bir sıkıntıya maruz kalmadan cennete sokulur… gibi birçok hadis vardır.
  • Zemahşeri (538/1143), el-Beydavi (685/1286) ve Ebussuud Efendi (982/1574) tefsirlerinde bu hadislerin tamamı zikredilmiştir.
  • 104 surenin fazileti hakkında uydurma hadis vardır. Bakara, Nahl, Kehf, Secde, Yasin, Duhan, Vakıa, Zilzal, Tekasür, Nas sureleri hariç.

TARİH İÇERİKLİ İLİMLER

KISASU’L-KUR’ÂN

  • Hikâye etmek, anlatmak demektir.

Kıssaların gayeleri:

  • Nübüvveti ispat etmek: “İşte bu, (Yusuf Kıssası) gaybi haberlerdendir…” Yusuf, 102
  • Peygamberi ve müminleri teselli etmek: Bütün peygamberlerin meşakkatlerinden söz etmek…
  • Muhatapları düşündürmek ve ibret almaların sağlamak: Kur’an kıssaları iyilik ve kötülüğün çatışmalarından söz etmektedir.
  • İslam’ın evrenselliğini ortaya koymak: Enbiya, 92’de “…ümmetiniz tek bir ümmettir…”

Kıssaların özellikleri:

  • Kıssalarda zaman söz konusu değildir: Mekân ve şahıs unsurlarına da her zaman rastlamak mümkün değildir. Yasin, 13-27 kent halkının kıssası, Bakara, 259’da altı üstüne gelmiş bir kente uğrayan şahsın/Üzeyr’in kıssası anlatılır.
  • Yusuf kıssası hariç, hiçbir kıssa bütün olarak verilmemiştir.
  • Kur’an, kıssayı hangi maksatla veriyorsa olayın sadece o miktarını veriyor.
  • Arapların bildikleri ve bilmedikleri kıssalardan da söz edilmiştir.
  • Kıssalar tarihi bir vesika değildir, Arapların edebi ve menkıbevi özellikleriyle aktarılmıştır.
  • Kur’an tarihi akışı içerisinde birtakım değişiklikler yapmıştır. Tarihi ögeleri ön planda görmeyip çoğu zumun ihmal etmiş ve gayeye hizmet etmeyen detayları hazfedilmiştir.
  • Kıssalar çok defa Kur’an’da tekrar edilmiştir. Âdem, Nuh ve Musa birkaç defa zikredilmiştir.
  • Kıssalarda temsili bir anlatım tercih edilmiştir.

Kıssaların tarihsel gerçekliliği:

  • Kur’an kıssaları gerçekte vuku bulmamıştır diye iddiada ilk kez bulunan Muhammed Ahmed Halefullah’tır.

ESBÂBU’N-NÜZÛL

  • İndiriliş sebepleri demektir.
  • 600 civarında ayetin nüzul sebebi vardır.
  • Esbabu’n-nüzul ile ilgili rivayetleri için kullanılan tabirler: “ Ayetin nüzül sebebi budur, bunun üzerine Allah şu ayeti indirdi, bu hadise üzerine şu ayet nazil oldu şeklindedir.
  • el-Vakidi (468/1075) Esbabu’n Nüzul; es-Suyuti (911/1780) Lübâb….; Abdulfettah el-Kadi (1195/1780) Esbabu’n-Nüzul

NÂSİH-MENSÛH

  • Ortadan kaldırmak, ilga etmek, yok etmek, yazmak ve bir şeyi bir yerden başka bir yere aktarmak demektir.
  • Şer’î bir hükmü, bir başka şer’î delil ile kaldırmak yahut mukaddem tarihli bir nassın hükmünü muahhar tarihli bir nas ile değiştirmektir.
  • Hükmü kaldırılmış ayete mensûh denir.
  • Hükmü kaldıran ayete nâsih denir.
  • Hicri 1. Yüzyılın sonlarında ortaya çıkmıştır bu konu.
  • Neshi reddedenler olmuştur. Onun yerine tahsis’i ikame eden ilk kişi Ebû Müslim el-İsfehânî (322/933)’dir. Süleyman Ateş ve Sait Şimşek de neshi kabul etmemektedirler. Kur’an’ın önceki dinlerin hükümlerini nesh ettiklerini söylemektedirler.

Neshi kabul edenlerin delilleri:

  • Bakara, 106’da “biz bir ayetin hükmünü yürürlükten kaldırırsak veya unutturursak mutlaka daha iyisini veya benzerini getiririz.”
  • Nahl, 101’de “Biz bir ayetin yerine başka bir ayetle değiştirdiğimizde….”
  • Ra’d, 39’da “ Allah dilediğini siler, dilediğini sabit kılar…”
  • Nesh’te icma vardır.
  • Sahabeden gelen rivayetlere göre neshin fiilen var olduğu görülür.
  • Nesh, aklen de mümkündür.

Neshi Reddedenleri delilleri:

  • 3 ayetin ikisinde ayet, risalet anlamındadır.
  • Musa ve İsa’nın risaletinin son bulduğunu bildirir.
  • Üçüncü ayet de siyak ve sibakına göre her peygamber için bir zaman olduğudur.
  • İttifak edilen bir hadis de yoktur nesh ile ilgili…
  • Nesh konusunda sayı olarak bir ittifak olmadığına göre bunun bulunmadığın gösterir.
  • Bazıları 500, bazıları ise 5 civarında nesh ayeti var demişlerdir.
  • Mensuhun önce, nasihin sonra nazil olduğu konusunda kesin bir delile sahip değiliz.
  • Nesh itikadi bir konu değildir, tefsirde teknik bir konudur.
  • Bir nassın daha sonra gelen bir nas ila anlam alanı daraltılmış, sınırlandırılmış olabilir, buna tahsis denir.
  • Nesh ile Tahsis arasındaki farklar:
  • Nesh, hükmün tamamını ilga eder, tahsis ise bir kısmını yürürlükten kaldırıp bir kısmını ibka eder.
  • Nesh, sadece emir ve nehiyde mümkündür, haberlerde değildir. Tahsisde her iki alanda da yapılabilir.
  • Neshde mensuhun önce, nasihin sonra gelmiş olması gereklidir. Tahsisde zaman açısından bir farklılık şartı yoktur.
  • Neshde yalnız kitap ve sünnette, tahsis de ise bu iki aslın dışında da söz konusudur.
  • Neshin şartları:
  • Nâsih ve mensuh durumunda olan naslar arasında anlam yönünden uzlaştırılmayacak düzeyde bir çelişkinin olması gerekir.
  • Nassın şer’î bir hüküm taşıması ve mensûh nassda kesinlikle ebedi olduğu vurgusu yer almaması gerekir.
  • Mensuh önce, nasih ise sonra indirilmiş olmalıdır, aksi halde nesh olmaz.
  • Neshe konu olan hüküm iyilik-kötülük gibi bir vasıfa dair olmamalıdır. Ana babaya iyilik gibi.
  • Nasih durumunda olan nassın mensuhun seviyesinde veya daha üstün olması gerekir.

Neshin tespiti:

  • Öncelikte peygamberin beyanlarına başvurulmalıdır.
  • Sahabenin bilgisine başvurulmalıdır.
  • Varsa icmaya bakmak gerekir.

Neshin Kısımları:

Metni mensuh, hükmü baki naslar:

  • “Âdemoğlunun iki vadi dolusu malı olsa üçüncüsünü ister…” ayeti tevbe suresi içindeydi, nesh edildi sadece hükmü baki kaldı.
  • “Evli erkek ve evli kadın zina yaptıklarında Allah’tan bir ceza olarak onları recmedin…” Bu, ayet olarak indirilmiş hükmü baki kalmıştır, lafzı iptal edilmiştir.

Metni baki, hükmü mensuh naslar:

  • Tarihsel nass olan Enfal, 65 “Ey peygamber müminleri savaşa teşvik et!….” ayeti; Enfal, 66, “Şimdi Allah yükünüzü hafifletti…..” ile nesh edilmiştir.
  • Maide 90, “…İçki, kumar, dikili taşlar, fal ve şans okları birer şeytanın işi pisliktir…” ayetinin, Nahl 67’de, “Hurma ağaçlarının meyvelerinden ve üzümlerinden içki ve güzel rızık elde edersiniz.” Bakara 219’da “Sana içki ve kumar hakkında soruyorlar… Ancak her ikisinin de günahı
  • faydasından daha büyüktür.” Nisa 43’te “ Ey iman edenler, sarhoşken ne söylediğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın…” ayetlerini neshettiği ifade edilmektedir.
  • Bakara 240’ta “ İçinizden ölüp geriye eşler bırakanlar eşlerinin evlerinden çıkarılmaksızın bir yıla kadar geçimlerini sağlamasını vasiyet etsinler…” ayetinin, Bakara 234’te “ İçinizden ölenlerin geriye bıraktıkları eşleri, kendi başlarına evlenmeden dört ay on gün beklerler…” ayetiyle neshedildiği iddia edilmektedir.

Hem hükmü, hem de tilaveti mensuh naslar:

  • “Bilinen on emzirme haramlık hükmü doğurur” ayeti, “ beş bilinen emme haramlık hükmü doğurur” ayeti ile neshedilmiştir.

Nesh ile ilgili yazılan kaynakları:

  • Katade (118/726) Kitabu’n-Nâsih… İbn Sellam (224/838); Nehhâs (338/949); el-Cevzî (597/1201)…

KUR’AN’I ANLAMA VE YORUMLAMA YÖNTEMİ

ANLAMA

  • Bir kelimenin anlatmak istediği şeydir.
  • Bir ifadenin işaret ettiği zihinsel bir muhtevanın kavranmasıdır.
  • Kur’an’ın anlaşılması için anlatan Allah; anlayan insan; anlatılan Kur’an; sözün doğal bağlamı siyak sibak ilişkisi; anlamın gerçekleştiği olay ise tefsirdir
  • Doğru anlama için metnin ne söylediğini veya neyi söylediğini, maksadının ve muradının tespiti gerekir. Kime söylüyor, nerede ve ne zaman söylüyor?

Kur’an okumaları:

  • Zahiri okuma, lügatu’l-Kur’an (lafızları bütün yönleriyle inceler); i’râbu’l-Kur’an kelimelerin ayet içindeki konumundan söz eder; Kıraat, sözcüklerin farklı okuma biçimlerini ele alır. Celaleyn tefsiri buna örnek verilebilir.
  • Gâî okuma, Kur’an’ın asıl maksadını ortaya koymak, hikmetlerini açığa çıkarmayı en yüce hedef olarak kabul eden bir okuma biçimidir.

Kur’an’ı anlamanın temel parametreleri:

  • Dil: Sarf (kelime- biçim bilgisi); nahiv (cümle bilgisi); belagat (edebi yönü ve î‘cazı gibi) parametreler öncelikli olmalıdır.
  • Tarih ev sosyo-kültürel çevre: Siyer bilgisiyle vahyin ortamı ve esbab-ı nüzül ile gönderiliş sebebi bilinmelidir.
  • Sosyo-kültürel çevre olarak Arabilik yönüyle (Arapça) Kur’an indirilmiştir. Arapların özlemini duyduğu veya istemedikleri temalarla yüklü algı oluşturulmuş bir anlatımla temsili figürler Kur’an’da öne çıkar. Cennet, cehennem gibi. Yani o günün ortamı ve algısı bilinmeden ayetler anlaşılamaz ve günümüze bütün çıplaklığı ile anlatılamaz. Bir de ümmilik, yani anadan doğduğu gibi kalmış durululuk söz konusudur.
  • Kur’an’ın indiği ortamda Mekke’de okul yoktu ve peygamber de ümmi idi. Ümmi hitap olara Arap toplumunun bilgi seviyesine göre esas alınmış hükümler vardı.
  • Siyak-sibak ilişkisi, bir kelimenin veya cümlenin önündeki ve arkasındaki kelime ve cümlelerle irtibatına bakılarak anlamaktır. Bu, bazen Kur’an’ın bütününde de aranır. Siyak-sibak ilişkisi göz ardı edilemez.
  • Makasıd, ayetlerin içerdikleri hükümlerin arka planda yer alan gayesi, hikmeti ve gerekçesidir.

YORUMLAMA

  • Te’vîl, aslına döndürmek, herhangi bir şeyi varacağı yere vardırmak demektir.
  • Meşru bir sebep veya delilden ötürü herhangi bir ayeti zahiri manasından alıp, bağlamından koparmadan kitap ve sünnete uygun manalarından birine sevk etmektir.
  • Yapılan te’vil, lafzın taşıdığı manaya uygun olması gerekir. Manası açık bir nassa aykırı olmamalıdır. Şer’i bir delile dayanmalıdır.

Te’vîl-Hermenötik ilişkisi:

  • Hermenötik, bir şeyin anlamını açıklamak, anlaşılır hale getirmektir.
  • Mitolojide tanrıların mesajlarını dil aracılığıyla insanlara ileten elçiye Hermes denilir.
  • Hermenötik, yorumsama, yorumbilim demektir.
  • Hristiyan teolojisinde bir disiplin olarak Kitab-ı Mukaddes’in manevi hakikatlerini ortaya çıkarma gayesi vardır.
  • Hermenötik yaklaşımda tanrının “ne demek istediği” daha anlaşılır bir dil ile yorumlayanın niyet okuyuculuğu vardır.
  • Hermenötik yaklaşım akıl dışı olan kutsal metinlerin bilimle olan uyuşmazlığını ortadan kaldırmak için zoraki bir yorumsamacılıktır.

Kur’an yorumcusunun nitelikleri:

  • Dilin grameri açısından inceliklerini bilmelidir.
  • Hükümlerin sebeplerini ve yöntemlerini bilmelidir.
  • Naklin dışında tarih, sosyoloji gibi ilimlerin de bilmelidir.
  • Geçmiş İslami birikimden yararlanmalıdır.
  • Aklı, İslam’ın kendi özgün yapısından beslemelidir.
  • Tarihi ve geleceği iyi okuyabilmelidir.
  • Kutsal bir metin yorumladığını göz ardı etmemeli, titiz davranmalıdır.

Kur’an yorumunda öznellik (öznel olma durumu):

  • Kur’an’dan kaynaklanan öznellik, sembolik ve insanbiçimci bir dil kullanılan müteşâbihin doğru ilkeler çerçevesinde yorumlanmalıdır.
  • Yorucudan kaynaklanan öznellik, müfessirlerin her birinin aynı tecrübe ve birikime sahip olmayışıdır.
  • Yorumda değişik metotlar kullanmak; rivayet, dirayet, işari yaklaşımlarda bulunmak.
  • Kur’an’a ön kabullerle yaklaşıp peşin fikre kapılmadan okumaktır.

Kur’an Yorumunda Yaklaşımlar:

  • Klasik yaklaşım, ayetleri mevcut tertibe göre ele alıp tefsir etmektir.
  • Grameri, ayetin ayetle tefsiri, sonra hadisle, sonra sahabe kavliyle, sonra tabiin kavliyle, kıraatler ve Arap şiiri ile güçlendirdikten sonra dirayet yönüyle de tefsir etmektir.
  • Çağdaş yaklaşım, çağımızda yaşayan Kur’an yorumudur.
  • Konulu-yorumcu yaklaşım, Kur’an’daki bir konuyu tümüyle ayetleri ele alınır. Böylece tümevarım metodu uygulanarak bütünlük sağlanır.
  • Bütünlük için iç bütünlüğü ayet çerçevesi, bağlam bütünlüğü olarak siyak-sibak çerçevesi; genel bütünlük için ise Kur’anî çerçeve esas alınır.
  • Öncelikle konu ile ilgili ayetler tespit edilir, Mekkî veya Medenî olup olmadığına bakılır. Kelime yapısı incelenir. Yorum bütünlüğü ağlanır. Ayetin gâî anlamı belirlenir. Mezhebi önyargıdan uzak durulur. Tarihi referanslara gidilir. Kur’an hükümlerinin konjonktürü (topludurumu) göz ardı edilmez ve akla gereken pay ayırılır.
  • Yenilikçi yaklaşım, tefsirdeki durağanlığı giderip uyanış, canlılık ve hareket getirmektir.
  • Seyyid Ahmet Han (1316/1898); Emir Ali (1347/1928); Muhammed Ebû Zeyd gibi zatlar savunucularıdır.
  • Yenilikçi yaklaşımın bir takım ilkeli olmalıdır:
  • Aklın ve ilmin ışığında açıklamak, içtihat fikrini geliştirmek, taklitten uzak kalmak, hadisleri iyi irdelemek, âhad haberleri delil görmemek, israiliyyâttan kaçınmak, mezhep taassubundan uzak durmak, akla ters düşen rivayetleri elemek, sebep sonuç ilişkisi kurmak, kevnî (yanratılış) ayetleri bilimsel nazariyelerle yorumlamak olmalıdır.
  • Tarihselci yaklaşım, bir fikrin ve düşüncenin belli tarihte yaşayan insanlara ait olması demektir.
  • Fikir babası Fazlurrahman’dır. (D.1919/V.1988) Pakistanlı âlim.
  • Fazlurrahman; Kur’an tarihsel bir metindir. Peygamber yazdırtmıştır. Onu anlamak için sahabe dönemine gidilmelidir. Nüzulü bilinmelidir. Ortaya konan hükümler genelleştirilmelidir. Ayetler toplumsal ihtiyaçlara yöneliktir. İçtihat geliştirilmelidir.

 

Yazar: Yönetici

Bir yorum

  1. Teşekkürler admin.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir