Edeb, Arapça kökenli bir kelime olup Türkçede hem ahlaki bir kavram hem de geleneksel görgü kuralları bağlamında kullanılır. Anlamı bağlama göre değişse de özünde şu anlamlara gelir:
Edeb Nedir?
Edeb, bireyin nezaketli, saygılı, ölçülü, terbiyeli ve ahlaklı davranmasını ifade eden bir kavramdır. Hem dini hem kültürel hem de toplumsal anlamlar taşır.
Edeb’in Başlıca Anlamları:
- Ahlaki Erdem:
- Kişinin kendisine, başkasına ve çevresine karşı sınırlarını bilerek, saygılı ve güzel davranışlar sergilemesi.
- İslam ahlakında “edeb”, çok önemli bir yer tutar. Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) “Beni Rabbim edeplendirdi, ne güzel edeplendirdi” sözü meşhurdur.
- Toplumsal Görgü:
- Büyüklerle konuşurken saygılı olmak, haddini bilmek, kaba davranmamak gibi toplumsal görgü kurallarını içerir.
- Söz ve Davranışta Ölçü:
- Sözün yerini, zamanını, dozunu bilmek. Gereksiz konuşmamak, boş laftan kaçınmak.
- Özellikle tasavvuf kültüründe “edeb”, müridin mürşidine karşı, insanın Hakk’a karşı halini ifade eder.
- Tasavvufta Edeb:
- “Edeb yâ Hû” ifadesiyle meşhurdur. Tasavvufta en yüce mertebelerden biri olarak görülür.
- Her hâl ve durumda edeb üzere olmak, kişinin iç ve dış dengesini sağlar.
Kısaca:
Edeb, kişinin kendisine, başkasına ve Allah’a karşı sınırlarını bilmesi, bu sınırlara uygun saygılı, dengeli, güzel ve ahlaklı davranışlar sergilemesidir.
Abdülkadir Geylânî’nin Doğruluk İmtihanı
Olayın Geçtiği Dönem:
Abdülkadir Geylânî Hazretleri, miladi 1077 yılında İran’ın Geylân bölgesinde doğmuştur. Genç yaşta ilim tahsili için Bağdat’a gitmeye karar verir. Olay, bu yolculuğa çıkarken yaşanır.
Hikâyenin Tamamı:
Abdülkadir Geylânî, henüz genç bir delikanlı iken ilim öğrenmek amacıyla Bağdat’a gitmek üzere annesinden izin ister. Annesi, onu dualarla uğurlar ve yanında bir miktar altın verir.
Altınları da, hırsızlardan korunması için, elbisesinin astarına dikerek saklar. Yola çıkan Abdülkadir, bir kervana katılır ve Bağdat’a doğru yola koyulur.
Eşkıyalar Kervanı Basar:
Yolculuk esnasında, kervan eşkıyalar tarafından basılır. Herkes soyulur. Sıra genç Abdülkadir’e gelir.
Eşkıyalar, “Üzerinde bir şey var mı?” diye sorarlar.
O ise hiç tereddüt etmeden şöyle der:
“Evet, var. Annem bana kırk altın dikti, elbisemin astarında saklı.”
Eşkıyalar önce dalga geçer gibi gülerler. Ciddiyetini görünce onu başlarındaki eşkıya reisinin huzuruna götürürler.
Reis sorar:
“Gerçekten üzerinde altın mı var?”
Abdülkadir Geylânî:
“Evet, annem onları sakladı. Ama o beni doğruluk üzerine yetiştirdi. Bana, ‘Oğlum, ne olursa olsun doğruluktan ayrılma’ dedi. Ben de anneme verdiğim sözü tutuyorum.”
Eşkıya Reisinin Hidayeti:
Bu sözleri duyan eşkıya reisi derin derin düşünür, gözleri dolar ve şöyle der:
“Bu çocuk, annesine verdiği sözü bozmamak için altınlarını feda ediyor. Biz ise yıllardır Allah’a verdiğimiz sözleri bozuyoruz.”
Bu olay oradaki diğer eşkıyaları da derinden etkiler. Tövbe ederler, çaldıkları malları sahiplerine iade eder ve tevhid yoluna girerler.
Bu Olaydan Çıkan Dersler:
- Doğruluk (Sıdk): Hangi şartta olursa olsun doğru olmak, kişiyi Allah’a yaklaştırır.
- Anne Terbiyesi: Bir annenin verdiği ahlaki öğüt, bir çocuğun hayatını şekillendirebilir.
- Hidayet: Bazen tek bir doğru söz, birden fazla insanın kalbine tesir edebilir.
- Allah Dostlarının İlk Halleri: Büyük zatların çocuklukları bile irşada vesiledir.
Sözün doğru olmasının yanında söyleniş şeklinin üslubunun da çok önemi vardır Kur’an-ı Kerim güzel söyleyin güzel konuşun diyor.
Kur’an’dan Delil:
“Ona (Firavun’a) yumuşak söz söyleyin; belki öğüt alır veya korkar.”
(Tâhâ Suresi, 44. Ayet)
Bu ayet, Hz. Musa ve Harun’a Firavun gibi zalim bir hükümdara bile yumuşak bir dil ile hitap etmeleri gerektiğini bildirir.
Menkıbe: “Söz Doğru, Lakin Üslubun Yaralayıcı”
Bir gün bir derviş, halk içinde haram işleyen birini görür ve onu herkesin içinde yüksek sesle azarlar:
“Ey fasık! Allah’tan korkmaz mısın? Bu yaptığınla cehennemin kapısını aralıyorsun!”
Adam o anda utanır, sinirlenir ve dervişe kötü sözle karşılık verir. Aralarında gerginlik olur, kavga büyür, halk da gerilir.
O sırada oradan geçen büyük bir Allah dostu (rivayetlerde İbrahim Ethem veya Şeyh Şa’ban-ı Veli olarak geçer) olaya müdahale eder ve şöyle der:
“Ey derviş! Sözün doğruydu, ama dilin keskin bir bıçak gibiydi. Hak sözü batıl üslupla söyledin. Oysa doğru söz, güzel bir dil ile söylenince gönülleri yumuşatır. Sen hakkı haykırdın ama kalbi incittin.”
Sonra haram işleyen adama döner ve yumuşak bir sesle şöyle der:
“Kardeşim… Kalbinde nur var, ama bu hâlin o nuru karartır. Gel tövbe et, Allah rahmetiyle kucaklar seni.”
Adam bu defa gözyaşlarıyla tövbe eder, Allah’a yönelir.
Bu Menkıbeden Çıkan Dersler:
- Söz doğru olsa da, üslup kırıcıysa tesiri azalır.
- Yumuşak söz, katı kalpleri yumuşatır.
- Öğüt vermek ilim değil, edep ve hikmet ister.
- Hakkı haykırmak marifettir; ama hakkı güzelce anlatmak hikmettir.
Konuyla İlgili Bir Başka Ayet:
“Kullarıma söyle: En güzel sözü söylesinler. Çünkü şeytan aralarını bozar.”
(İsrâ Suresi, 53. Ayet)
Evet, sözün doğruluğu kadar, üslubun güzelliği de hem Kur’an’da hem de İslam ahlakında çok önemlidir. Kur’an-ı Kerim bu konuda şöyle buyurur:
“Ve kulû li’n-nâsi husnen.”
“İnsanlara güzel söz söyleyin.” (Bakara, 83)
Bir başka ayette ise Hz. Musa ve Hz. Harun’a Firavun’a giderken şöyle denir:
“Ona (Firavun’a) yumuşak söz söyleyin, belki öğüt alır ya da korkar.”
(Tâhâ, 44)
Bu emir bize şunu öğretir: Gerçek doğru bile olsa, sert ve kırıcı şekilde söylenirse faydadan çok zarar verir.
Bu Konuyla Alakalı Meşhur Bir Menkıbe:
Hz. İbrahim Bin Edhem ve Hakkı Söylemenin Üslubu
İbrahim bin Edhem Hazretleri, Belh şehrinin hükümdarıyken tahtını terk edip Allah yoluna yönelen büyük bir Allah dostudur. Zamanla insanlar ondan hikmetli sözler ve öğütler duymak için yanına gelirler.
Bir gün, bir adam öfke içinde gelir ve:
“Ey İbrahim! Filan kişi günaha batmış! Ona gidip hakikati söyle, Allah’tan korktuğunu hatırlat!” der.
İbrahim bin Edhem ona dönüp şöyle der:
“Peki sen söyle bana, kılıcı kınından sıyrılmış bir askere mi, yoksa gülü eline almış bir bahçıvana mı benzemeliyim?”
Adam şaşırır:
“Elbette bahçıvana!”
İbrahim bin Edhem cevap verir:
“O hâlde ben de hakikati, diken gibi batırarak değil, gül gibi koklatarak anlatmalıyım. Çünkü söz, güzel söylenirse kalbe girer; sert söylenirse nefis kabarır, kalp kapanır.”
Menkıbeden Çıkarılacak Ders:
- Hakikat sert bir kılıçla değil, yumuşak bir el ile sunulmalıdır.
- İnsanlar çoğu zaman ne söylendiğinden çok, nasıl söylendiğini hatırlar.
- Güzel söz ve yumuşak üslup, kalpleri fethetmenin anahtarıdır.