Temiz Gıda Temiz Nesil Vaaz

Temiz Gıda Temiz Nesil Vaaz

Resûlullah (sav) bir seferinde, her zamankinden farklı bir vakitte evinden çıkmıştı. Herhangi bir kimseyle buluşma kastı yoktu. Henüz hanesinden dışarı adım atmıştı ki Hz. Ebû Bekir çıkageldi. Temiz Gıda Temiz Nesil VaazAllah Resûlü onu görünce şaşırarak, “Buraya niçin geldin Ebû Bekir?” diye sordu. O da, “Resûlullah ile karşılaşır, yüzünü görür ve ona selâm veririm ümidiyle evden çıkmıştım.” diye cevapladı. Bir müddet sonra Hz. Ömer de yanlarına geldi. Resûlullah ona da niçin geldiğini sorunca Hz. Ömer, “Açlıktan, ey Allah’ın Resûlü!” diye cevap verdi. Resûlullah, “Ben de biraz açım.” buyurdu. Sonra üçü birlikte ensardan koyunlarının ve hurmalarının çokluğuyla tanınan Ebu’l-Heysem’in evine doğru yürüdüler.

Ebu’l-Heysem, çok varlıklı olmakla birlikte hizmetçisi bulunmayan bir kişiydi. Eve vardıklarında onu bulamadılar ve hanımına, “Kocan nerede?” diye sordular. O, “Bize, tatlı içme suyu getirmeye gitti.” diye cevap verdi. Tam o esnada Ebu’l-Heysem, ağzına kadar dolu bir su tulumuyla geldi. Tulumu yere koyduktan sonra Hz. Peygamber’e sarılıp, “Anam babam sana feda olsun Ey Allah Resûlü!” diyerek onların gelişinden duyduğu memnuniyeti dile getirdi.

Sonra misafirlerini bahçesine götürdü ve oturmaları için bir sergi serdi. Hurma ağacından, olgunlaşmış ve henüz tam olgunlaşmamış hurmaların bir arada olduğu bir hurma salkımı koparıp getirdi ve “Buyurun, bunlardan yiyin.” dedi. Bunun üzerine Resûlullah, “Bize hurmanın olgunlarından seçip getirseydin, ne iyi olurdu!” buyurdu. Ebu’l-Heysem, “Ey Allah’ın Resûlü! Olgun olanlarını ve olmayanlarını sizin seçmenizi ve hangisinden arzu ederseniz onu yemenizi istedim.” dedi. Daha sonra Efendimiz için bir koyun kesmek niyetiyle eline bıçağı aldı. Efendimiz, “Sakın sağmal olanlarına dokunma.” buyurdu. Ebu’l-Heysem koyunu kesip Efendimize ikram etti. Her üçü de ikram edilen hurmayı ve koyunu yiyip tatlı sudan içtikten sonra Resûlullah (sav) şöyle buyurdu:

وَالَّذِى نَفْسِى بِيَدِهِ مِنَ النَّعِيمِ الَّذِى تُسْأَلُونَ عَنْهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ ظِلٌّ بَارِدٌ وَرُطَبٌ طَيِّبٌ وَمَاءٌ بَارِدٌ 

 “Bu canı bu tende tutan Allah’a yemin olsun ki bu nimetlerden kıyamet günü mutlaka sorguya çekileceksiniz; serin gölge, leziz hurma ve soğuk su…” [1]

Allah Resûlü’nün en yakın iki arkadaşı olan Hz. Ebû Bekir ve Ömer, kendilerine verilen nimetlerin hesabını en kolay verebilecek insanlar arasındalardı şüphesiz. Ancak Hz. Peygamber onların şahsında bütün ümmetini, nimetlerin hesabı konusunda bir kez daha uyarma gereği duymuştu.

O hâlde her Müslüman, Yüce Allah’ın ihsan ettiği sayısız nimetlerin muhasebesini yapabilmeli, şükrünü eda edebilmeli ve böylece kıyametteki hesaptan alnı ak olarak çıkabilmelidir. Zira Efendimiz (sav) şöyle buyurmaktadır:

 الطَّاعِمُ الشَّاكِرُ بِمَنْزِلَةِ الصَّائِمِ الصَّابِرِ

 “Yemek yiyip Allah’a şükreden kimse, (sevap yönünden) oruç tutarak sabreden kimse gibidir.”[2]

Temiz Gıda Temiz Nesil İçin Helal Ve Temiz Olma Özelliği

Kur’an’da belirtildiği üzere, yenilebilecek gıdalarda aranan temel özellik, “helâl ve temiz” olmasıdır. “Sofra” anlamına gelen “Mâide” sûresinin giriş kısmında yiyeceklerle ilgili temel konular ele alınmış, haram ve helâl olanlar açıklanmıştır.[3] 

حُرِّمَتْ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةُ وَالدَّمُ وَلَحْمُ الْخِنْز۪يرِ وَمَآ اُهِلَّ لِغَيْرِ اللّٰهِ بِه۪ وَالْمُنْخَنِقَةُ وَالْمَوْقُوذَةُ وَالْمُتَرَدِّيَةُ وَالنَّط۪يحَةُ وَمَآ اَكَلَ السَّبُعُ اِلَّا مَا ذَكَّيْتُمْ وَمَا ذُبِحَ عَلَى النُّصُبِ وَاَنْ تَسْتَقْسِمُوا بِالْاَزْلَامِۜ

İlgili âyetlerde ölmüş hayvan eti, kan, domuz eti ve Allah’tan başkası adına kesilen hayvanların eti gibi haram kılınan çeşitli yiyeceklerden bahsedilmekte, geri kalanların ise helâl olduğu ifade edilmektedir. Kaldı ki insanların çaresiz kalıp açlıktan ölme tehlikesi gibi bir durumla karşılaştıklarında haram olan yiyeceklerden bile az miktarda yiyebilmelerinde bir sakınca görülmemektedir.

اِنَّمَا حَرَّمَ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةَ وَالدَّمَ وَلَحْمَ الْخِنْز۪يرِ وَمَآ اُهِلَّ بِه۪ لِغَيْرِ اللّٰهِۚ فَمَنِ اضْطُرَّ غَيْرَ بَاغٍ وَلَا عَادٍ فَلَآ اِثْمَ عَلَيْهِۜ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ

Allah, size ancak leş, kan, domuz eti ve Allah’tan başkası adına kesileni haram kıldı. Ama kim mecbur olur da, istismar etmeksizin ve zaruret ölçüsünü aşmaksızın yemek zorunda kalırsa, ona günah yoktur. Şüphesiz, Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.[4]

Hz. Peygamber (sav) de yiyeceklerin temiz ve helâl olmasına vurgu yapmıştır. Nitekim ashâbına şöyle seslenmiştir: “Ey insanlar! Allah Teâlâ temizdir, ancak temiz olanı kabul eder. Allah, peygamberlerine emrettiği şeyleri müminlere de emretti.” buyurmuş ve ardından şu âyetleri okumuştur:

يَآ اَيُّهَا الرُّسُلُ كُلُوا مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَاعْمَلُوا صَالِحًاۜ اِنّ۪ي بِمَا تَعْمَلُونَ عَل۪يمٌۜ

 “Ey peygamberler! Temiz olan şeylerden yiyin, güzel işler yapın. Ben sizin yaptıklarınızı hakkıyla bilmekteyim.” [5] 

يَآ اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا كُلُوا مِنْ طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ وَاشْكُرُوا لِلّٰهِ اِنْ كُنْتُمْ اِيَّاهُ تَعْبُدُونَ 

“Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yiyin…” [6] 

Sonra Resûlullah, (sav) uzun yolculuklar yapmış, üstü başı tozlanmış, saçı başı dağılmış, ellerini göğe uzatarak,

 “Yâ Rab, yâ Rab!” diye yalvarıp yakaran bir adamdan söz etmiş ve 

وَمَطْعَمُهُ حَرَامٌ وَمَشْرَبُهُ حَرَامٌ وَمَلْبَسُهُ حَرَامٌ وَغُذِىَ بِالْحَرَامِ فَأَنَّى يُسْتَجَابُ لِذَلِكَ

“Fakat onun yediği haram, içtiği haram, giydiği haramdı. Haram ile beslenirdi. Peki, böyle birisinin duası nasıl kabul edilsin?” buyurmuştur.[7]

Efendimizin bu sözleri, yediği, içtiği ve giydiği haram olan, haram gıdalarla beslenen bir kimsenin, Allah rızası için yola çıksa ve bu uğurda çeşitli sıkıntılar çekse bile dualarının biraz zor kabul edileceğini bildirmektedir.

Burada duaların ve diğer ibadetlerin kabulü için helâl rızıkla beslenmenin ne denli önemli olduğu vurgulanmaktadır. Bu bağlamda eğer işe haram karışıyorsa hac, umre ve benzeri yolculuklarda birçok sıkıntı ile karşılaşmak; namaz ve oruç gibi bedenî ibadetleri yaparken yorulmak; yığın yığın zekât ve sadaka vermek Allah katında bir anlam ifade etmeyecektir.

Temiz Gıda Temiz Nesil Helal Kazançla Olur

Yiyeceklerin helâl kazanç ile elde edilmiş olması, temiz olması kadar önemlidir. Helâl yoldan elde edilmeyen malın yenilmesi caiz değildir. Nitekim Allah Resûlü ile Hayber Seferi’ne çıkan Sa’lebe b. Hakem bu sefer esnasında başından geçen bir olayı şöyle anlatıyor: “Biz düşmanın koyun sürülerinden birine rastlayıp yağmaladık. (Koyunları kesip ateşte pişirmek üzere) tencereleri hazırladığımız esnada Peygamber (sav) yanımıza gelerek tencereleri devirmemizi emretti ve ardından şöyle buyurdu:

إِنَّ النُّهْبَةَ لاَ تَحِلُّ

 “Şüphesiz ki yağmalanan mal helâl değildir.” [8] 

Allah Resûlü bu tavrı ile düşman dahi olsa başkasına ait olan malın, sahibinin haberi ve rızası olmaksızın yenilmesinin helâl olmadığını anlatıyordu.

Yeme Ve İçmede Sağlığa Dikkat Etme

Temiz ve helâl olan bir yiyeceğin insan sağlığına zarar vermeyecek tarzda tüketilmesi ayrı bir önem taşımaktadır. Resûlullah (sav), halası Ümmü’l-Münzir Selmâ bnt. Kays’a misafir olmuştu. Yakalandığı hastalıktan henüz kurtulmak üzere olan Hz. Ali de beraberindeydi. Hz. Peygamber, olgunlaşması için evin bir köşesine asılmış olan hurma salkımlarından yemeye başladı. Hz. Ali de yemek için ayağa kalktı. Bunun üzerine Resûlullah ona, 

مَهْ إِنَّكَ نَاقِهٌ

“Sakın ha! Sen hastalıktan yeni kurtuluyorsun.” buyurdu.

Bunun üzerine Hz. Ali yarı ham olan hurmayı yemekten vazgeçti.

Halası onlara arpa ve şalgam yaprağından yapılan bir yemek getirdi. Resûlullah bu yemeği göstererek,

 يَا عَلِىُّ أَصِبْ مِنْ هَذَا فَهُوَ أَنْفَعُ لَكَ 

 “Ey Ali! İşte bundan ye. Bu senin için daha faydalıdır.” buyurdu.[9]

Hz. Peygamber, tecrübesine dayanarak koruk hurmanın Hz. Ali’ye iyi gelmeyeceğini belirtti. Bu da yiyeceklerin tüketilmesinde beden sağlığına dikkat edilmesinin gereğini ortaya koymaktadır.

Yeme ve İçmede Ölçülü Olmak

Her konuda olduğu gibi beslenmede de ifrat ve tefritten kaçınmak, dengeli ve ölçülü olmak esastır. Hz. Peygamber’in yaşadığı memlekette daha çok sabah ve akşam olmak üzere iki öğün yemek yenmekteydi. Allah Resûlü, vücudun dirençsiz kalmaması için özellikle akşam yemeğinin ihmal edilmemesini isterken dinç ve dayanıklı olmak için gereken gıdaların alınmasına işaret ediyordu.

Bununla birlikte Peygamberimiz, aşırı yemekten de sakındırmış ve beslenme konusunda bir denge oluşturmaya gayret etmiştir. Doğru yeme alışkanlığının yerleşmesinde onun önerdiği şudur:

 مَا مَلأَ آدَمِىٌّ وِعَاءً شَرًّا مِنْ بَطْنٍ بِحَسْبِ ابْنِ آدَمَ 

“İnsanoğlu, mideden daha kötü bir kap doldurmamıştır.

أُكُلاَتٌ يُقِمْنَ صُلْبَهُ

Halbuki birkaç lokma insanın belini doğrultmasına yeter.

فَإِنْ كَانَ لاَ مَحَالَةَ فَثُلُثٌ لِطَعَامِهِ وَثُلُثٌ لِشَرَابِهِ وَثُلُثٌ لِنَفَسِهِ 

Eğer mutlaka dolduracaksa (midesinin) üçte birini yemeğe, üçte birini içeceğe ayırsın ve diğer üçte birini de nefes alıp vermek için boş bıraksın.” [10]

Allah Resûlü bu ifadeleriyle çok yemenin kişiyi hantallaştırdığını belirtmektedir. İnsan tecrübesi de zaman içerisinde aşırı yemek yemenin kişinin zihnini, beden ve ruh sağlığını hatta hareket kabiliyetini olumsuz etkilediğini göstermiştir. Mideyi tıka basa doyurmanın tıbbî pek çok zararının olduğunun söylenmesi ve çok sayıda hastalığın kaynağı olarak dengesiz beslenmenin gösterilmesi, Hz. Peygamber’in bu konudaki tavsiyelerini daha da anlamlı kılmaktadır. Tembellik, uyuşukluk, rehavet ve aşırı şişmanlık gibi olumsuz hâllerin en çok görüldüğü kimseler, yediklerine ve içtiklerine dikkat etmeyen, canlarının çektiği her şeyi yiyenlerdir.

Kur’an’da da yeme içme konusunda aşırılığa kaçıp israf etmek yasaklanmış, Allah’ın bu şekilde hareket edenleri sevmediği bildirilmiştir.

يَا بَن۪يٓ اٰدَمَ خُذُوا ز۪ينَتَكُمْ عِنْدَ كُلِّ مَسْجِدٍ وَكُلُوا وَاشْرَبُوا وَلَا تُسْرِفُواۚ اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْرِف۪ينَ۟

Ey Âdemoğulları! Her mescitte ziynetinizi takının (güzel ve temiz giyinin). Yiyin için fakat israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez.[11]

Temiz Gıda Temiz Nesil İçin İsraftan Uzak Durmak

İslâm, aşırı yemeyi israf olarak değerlendirdiği gibi Allah’ın verdiği nimetlerin hor görülüp uygun şekilde korunmamasından dolayı heder edilmesini de hoş karşılamamıştır. Nitekim Hz. Peygamber’in temizlenip yenme imkânı olduğu sürece, bir ekmek parçasının bile atılmasını istememesi bu bağlamda ele alınabilir. 

İnsan sağlığını tehdit edebilecek ve tiksindirecek yiyeceklerin atılması israf kapsamında düşünülmemelidir. Çünkü özellikle gıda ürünlerinin üretildikleri ortamların, içinde saklandıkları kap ve ambalajların temiz olması gerekir. Peygamberimiz de kendisine ikram edilen hurmanın içinde kurt olup olmadığına bakmış, böylece alınacak gıdanın bir nevi kontrolünü yapmıştır. 

Bereket İçin Sünnete Uygun Yeme Adabı Şart

Sevgili Peygamberimiz, yediklerini ama doymadıklarını söyleyenlere,

فَاجْتَمِعُوا عَلَى طَعَامِكُمْ وَاذْكُرُوا اسْمَ اللَّهِ عَلَيْهِ يُبَارَكْ لَكُمْ فِيهِ 

toplu hâlde ve besmele çekerek yemek yemelerini tavsiye eder ve bunu yemeğin bereketi olarak adlandırır.[12] 

Gerek ailede gerekse toplumda birlik, beraberlik, dostluk gibi hasletler ortak değerlerin paylaşılmasıyla gelişir. Özellikle, bireyleri akşamdan akşama bir araya gelebilen günümüz aile yapılarında, en azından akşam yemeklerinin birlikte yenmesi bu yönden çok önemlidir

Yediklerimiz Çevremizi Rahatsız Etmesin

Hz. Peygamber, kokusunun başkalarını rahatsız etme ihtimalinden dolayı soğan, sarımsak ve pırasa gibi bazı yiyeceklerin, yenilmesini hoş karşılamadığı gibi kendisinin de aynı sebeple bu tür yiyecekleri tercih etmediği olmuştur. Bu tür yiyeceklerin kokusunu giderici bazı önlemler almak ya da bunları başkasının rahatsız olmayacağı ortamlarda yemek daha uygundur.

Her toplum, kendi toplumsal şartlarına, iklimlerine ve imkânlarına göre ortak bir yemek alışkanlığı oluşturur. Bu, aynı zamanda toplumun ortak kimliğinin önemli göstergelerindendir. Gerek Kur’ân-ı Kerîm’de bildirilen emir ve yasaklarla gerekse Hz. Peygamber’in tavsiyeleriyle, Müslümanlarda ilk dönemlerden itibaren yeni bir yemek alışkanlığı ve ahlâkı şekillenmiştir. Buna göre, her bir yiyeceğin Allah’ın ihsan ettiği bir nimet olmasından hareketle daima şükür ve minnet duygusuyla hareket edilmelidir. Ayrıca yiyeceklerin helâl ve temiz olması, helâl yoldan kazanılması, insan sağlığına zarar vermeden dengeli ve ölçülü tüketilmesi ve başkalarıyla paylaşılması gibi hususlar, yemek kültürümüzü şekillendiren en önemli kriterler olarak karşımızda durmaktadır.

  1. Tirmizî, Zühd, 39 M5313 Müslim, Eşribe, 140 .
  2. Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 43.
  3. Mâide, 5/3
  4. Bakara, 2/173.
  5. Mü’minûn, 23/51.
  6. Bakara, 2/172.
  7. M2346 Müslim, Zekât, 65
  8. İM3938 İbn Mâce, Fiten, 3
  9. D3856 Ebû Dâvûd, Tıb, 2
  10. Tirmizî, Zühd, 47.
  11. A’râf, 7/31
  12. Ebû Dâvûd, Et’ıme, 14.

 

Yazar: Yönetici

2 Yorumlar

  1. Helal kazanç helal lokma.
    Allah herkese helal ve temiz olanını nasip etsin.
    Teşekkür ederim Örnek vaazlar.

  2. Teşekkürler güzel olmuş emeğinize sağlık.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir