Anladık Kur’ân Mucize! Eee! Ne oldu şimdi?
Sevgili arkadaşım İbrahim Tüfekçi Feys’te benim de izlediğim bir videodan esinlenerek şöyle bir yazı paylaşmış:
Kur’an Her Yönüyle Mucize
Kur’an’da matematiksel bir düzen vardır. Hz. İsa ile Âdem’in aynı oldukları, Allah tarafından yaratıldıkları zikredilir. Ayrıca her ikisinden 25 kez söz edilir (25 kez Âdem, 25 kez İsa). Her iki isim bir ayette ve bir surede birlikte, 23 ayette ayrı ayrı zikredilir.
Kur’an’da erkek kelimesi 24, kadın kelimesi de 24 kez geçer. Şeytan 68, melek 68, dünya 115, ahiret 115 kez zikredilir. Yalın haliyle gün 365 kez zikredilir. Bir yıl da 365 gündür.
Bu mucize değil mi?
Okuyunca gayri ihtiyari “İbrahim Hocam! Sen de mi?” diye iç geçirdim.
Ve bahtımıza aşağıdaki yazı çıktı:
Allah’ım şikâyetimi sana arz ediyorum.
Elimden bir şey gelmiyor.
Dilimse lal.
Çaresizim.
Ya aklımı başımdan al, ya bana bir çare sal!
Sen bize Kur’ân nam kelamını gönderdin. Bu size ışık olacak dedin, yolunuzu onunla bulun ve yolda yol alın buyurdun.
Biz Kur’ân’ı nice mengenelerle nice işkencelere saldık. Derunundan ne anlamlar, ne mucizeler. ne şifreler çıkardık. Bozuk para gibi harcadık. Bunca mirasyediliğimize rağmen bir türlü bitiremedik.
Harflerin saydık.
Tersinden okuduk.
Musikiye uyarladık.
Nice bilimsel keşiflerin ardını onunla topladık.
Nerde bilimsel bir nazariye varsa asıl onun işaretini Kur’ân’ımızın on dört asır (artık on beş demek lazım) önce söylemiş olduğunu söyledik.
Kaderciliği de kader inkârcılığını da ondan çıkardık.
Aklımıza müthiş bir fikir geldi de henüz onda delilini bulamadıysak bu bizim kusurumuzdandı. Biraz gayretle bulamadığımız asla düşünülemezdi.
Derinine/ Derununa indikçe ne inciler, ne cevherler çıkacak… Şimdiye kadar çıkanlar da ne ki asıl bundan sonra ne deşifrelerimiz olacak.
Öyle deşifreler, öyle anlamlar ki ne onu bize tebliğ eden, açıklayan ve öğreten Rasulün ne de şimdiye dek güzellikle onun yolundan gidenlerin aklına gelmiştir. Onları biz bulacak ve Kur’ân’ımızın mucizeliğine biz kanıt kılacağız.
İyi! Anladık. Tamam. Kur’ân mucizedir.
Kur’ân mucizedir de bunun bizim için anlamı nedir?
Hiçbir tereddüdümüz olmadan Kur’ân’ımızın hem lafız hem de mana itibariyle mucize olduğunu kabul ediyoruz. Hem de asırlardan beri ediyoruz.
Ama her nedense onun mucize olması bizi bir türlü adam etmiyor.
Okuyoruz, okuyoruz, okuyoruz…
Ölülere okuyoruz, hastalara okuyoruz, dirilere okuyoruz.
Ezberliyoruz, yüzbinlere baliğ hafızlarımız var. (Türkiye genelinde şu an itibarıyla 126 bin 500 kadar belgeli hafızımız varmış).
Yetkilimiz kıyaslama yapıyor “Somali’nin 11 milyon nüfusu var 1,5 milyonu hafız” diyor. Bizim seksen milyonluk nüfusumuza göre hafız sayımızın çok az olduğunu söylüyor.
Somali çok iyi durumda olmalı! Biz de Somali’nin oranını tutturabilirsek demek ki biz de çok iyi olacağız. Somali gibi tüm Müslümanların yükünü omuzlayabilecek, tüm insanlığa hayırlı hizmetler (amal-i saliha) sunacağız. Herkes bize bakacak, imrenecek ve Müslüman olmak için can atacak.
Ne güzel bir rüya!
Ne zaman uyanırız bilmiyorum.
İnsanımızı kurtaracak olan Kur’ân’ın hidayeti ile sahip olacağımız iman, işleyeceğimiz amel-i salih ve erişeceğimiz erdemlerimizdir.
Müslümanlık yarı bedevi bir topluluğa inmiş ve İslam’ı anlamayan olmamıştır. Gerek inançları ve gerekse şerai (ahkam) olarak istedikleri ile İslam ortalama bir insanın (ümmî) hiç tahsili olmasa, okuması yazması bile olmasa anlayabileceği ve yapabileceği bir düzeydedir.
-Bizim imandan zorumuz mu var?
-Yok, Allaha şükür, sapasağlam imanımız var.
Bizim zorumuz salih amel iledir. Bizim salih amelimiz yok.
Bir de erdemlerimiz.
-“Eee Kur’ân okuyoruz ya!” diyeceksin.
İyi de içindekileri, bize dediklerini, bizden istediklerini ne edeceksin.
“İnsan için emeğinin karşılığından başkası yok” diyen Kur’ân değil mi?
Peki, sen hangi emeği ortaya koydun ve ne ürettin?
Ürettiğin şey, başta kendin olmak üzere seni ayağa kaldırdı mı? Aileni, milletini, devletini payidar etti mi?
Bugün için en büyük amel-i salih dünya ölçeğinde markalardır. Bütün insanlığa güven veren, emeği ve doğayı sömürmeyen, imkânları israf etmeyen kaç markamız var? Somali’nin kaç markası var. Türkiye’mizin kaç markası var?[1]
En büyük zenginliğimiz insan gücümüzdür diyoruz. Peki, bizim insanımız Kur’ân’ımızın “elinizden geldiğince güç hazırlayın” emri fehvasınca hangi donanımla güçlü olmaktadır. Kur’ân okumakla mı, Kur’ân’ın dediğini yapmakla mı? Hz. Peygamber (s.a.s.) güçlü olmanın gereği olarak insanlardan yüzücülük, ata binicilik ve ok atıcılık talimi yapmalarını istemiş, bizzat Kur’ân’da “at besleme”den söz etmişti. İmdi hepimizin birer atı olsa ve çok iyi okçular olsak bunlar bizi güçlü yapar mı? Bunlar bugünün amel-i salihi olmaya elverişli olabilir mi?
Kur’ân baştan sona istikametten, takvadan bahsediyor. Adaleti ve hatta ihsanı emrediyor. İnsanlar Kur’ân’ı ezberlemekle, güzel namelerle okumakla daha müstakim, daha adil ve daha bir muhsin oluyorlar mı?
Çocukluğumda çok iyi hatırlıyorum. Babamın dayısı Koca Veli vardı. Dedemiz ölmüş beş kız ve en küçükleri Ali (babam oluyor) dayıları olarak Koca Veli’nin himayesinde büyümüşler, onlar hep dayıları olduğu için Veli Dayı Veli Dayı dediklerinden köylüler de Koca Veliye Veli Dayı der olmuşlar. İşte onun bir odası vardı. Kış günleri köyün adamları toplanırlar orada hem sohbet ederler hem de bir şeylerle meşgul olurlardı: Kimi şimşir ağacından kaşık yapardı (Herkes kaşık yapar da sapını doğru çıkaramazmış), kimi gene şimşirden ekin biçmede kullanılan ellik yapardı, kimi bardak oyar, kimi yayık yapar, kimi ayağına çarık diker, kimi kirmen eğirir, kimi de (rahmetli babam gibi) çorap örerdi. Yani herkes bir şeylerle meşgul olurdu, illa ki bir şeyler üretirlerdi.
Amel-i salih mi dedin? İşte amel-i salih bu!
Geniş kitlere ulaşması ve pek çok insanı meslek sahibi yapması bakımından İSMEK gibi kuruluşların yaptığıdır amel-i salih.
Ne ki biz amel-i salih deyince illa ki Kur’ân okumayı, namaz kılmayı, oruç tutmayı… anlıyoruz.
Vaktiyle Hasan Ali Yücel’in hem öğretimi hem de üretimi amaçlayan Köy Enstitüleri varmış. İdeal gibi gözüküyor. Keşke ideolojilere kurban edilmeseydi. Yanlışları düzeltilseydi, İslam örfüne ve ahlakına göre sürdürülebilseydi.
İdeoloji, ideoloji, ideoloji… Al birini vur ötekine. Hepsi de deli gömleği…
Bize lazım olan ilim, irfan.
Ve hikmetlice tutulan bir yol. Hakka giden bir yol.
Dosdoğru bir yol.
Özde, sözde, yapılan işte dosdoğru olan bir yol.
İşte o yolu tutanlara, o yolda yol alanlara selam olsun!
Dua ile!
Ciddi bir meseleyi çok iyi anlatmışaınız.
Vesselam