Hz İsmail Kıssası
Hz İsmail Kıssası Kur’an-ı Kerimde Saffat suresinde geçmektedir.
Saffat suresinde Hz İsmail ’in kurban olma kıssası anlatılmaktadır.
Biz de Ömer Nasuhi Bilmen Tefsirinden ilgili ayetleri aşağıda meal ve tefsiri ile beraber sizler için bir araya getirdik.
İstifade etmeniz dileği ile.
Örnek Vaazlar.
Saffat Suresi 100 – 113
رَبِّ هَبْ لِي مِنَ الصَّالِحِينَ
100. Yarabbi! Bana sâlihlerden bir çocuk ihsan buyur.
100. İbrahim Aleyhisselâm, temennilerine ilâveten şöyle de bir niyâzda bulundu. (Ey Rabbim!. Bana sâlihlerden) bir çocuk (ihsan buyur.) Bana gurbette arkadaş olsun, bana peygamberlik vazifemi yapma hususunda yardımcı bulunsun.
فَبَشَّرْنَاهُ بِغُلَامٍ حَلِيمٍ
101. Biz de onu pek yumuşak tabiatlı bir oğul ile müjdeledik.
101. Cenab-ı Hak da onun bu duasını kabul buyurmuş olduğunu şöylece beyan buyurur. (Biz de O’nu) İbrahim Aleybisselâm’ı (pek) yumuşak huylu ve uslu (halim tabiatlı bir oğul ile müjdeledik) ki o da İsmail Aleyhisselâm adındaki pek itaatkar ilk oğlundan ibaret bulunmuştur.
فَلَمَّا بَلَغَ مَعَهُ السَّعْيَ قَالَ يَا بُنَيَّ إِنِّي أَرَى فِي الْمَنَامِ أَنِّي أَذْبَحُكَ فَانظُرْ مَاذَا تَرَى قَالَ يَا أَبَتِ افْعَلْ مَا تُؤْمَرُ سَتَجِدُنِي إِن شَاء اللَّهُ مِنَ الصَّابِرِينَ
102. Vakta ki onunla beraber yürümek çağına yetişti, dedi ki: Oğulcağımız! Ben, şüphe yok rüyada görüyorum ki, muhakkak seni boğazlıyorum. Artık bak, sen ne görürsün, dedi ki: Ey babacığım! Emrolunduğun şeyi yap. İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın.
102. Bu mübârek âyetler de Hz. İbrahim’e ihsan buyurulan oğlu Hz. İsmail’in Allah’ın emrine ne kadar razı ve muhterem pederine ne derece itaatkâr olduğunu bildiriyor. Allah Teâlâ’nın da o muhterem oğula bedel bir kurban kesilmesi lütfunda bulunup İbrahim Aleyhisselâm’ı selâma, mükâfata kavuşturduğunu haber veriyor ve Hz. İbrahim’in İshak adında diğer bir Peygamber oğul ile müjdelenmiş olduğunu ve onların zürriyyetlerinden iyi kimseler bulunacağı gibi kendi nefislerine zulmedenlerin de bulunacağını beyan buyurmaktadır. Şöyle ki: Allah Teâlâ’nın ihsanı olan Hz. İsmail (Vaktaki) büyüyüp (onunla) muhterem pederi Hz. İbrahim ile (beraber yürümek çağına yetişti) muhterem babasına hizmette, arkadaşlıkta bulunur bir yaşa kavuştu. Yani: On üç veya yedi yaşına girmiş oldu. İbrahim Aleyhisselâm ona şefkatli bir şekilde hitab ederek (Dedi ki: Yavrucuğum!. Ben şüphe yok rüyada görüyorum ki, seni boğazlıyorum) Allah yolunda kurban ediyorum. Bu hususa dair senin reyin, kanaatin neden ibarettir? Hz. İbrahim’in o muhterem oğlu da (Dedi ki: Ey Babacığım!. Emr olunduğun şeyi yap.) Beni hak yolunda boğazla, kurban et (inşallah beni sabredenlerden bulacaksın.) ben itaattan ayrılmam, mukadderata razı olurum.
Bu söz, o muhterem çocuğun ne yüce bir yaratılışta bulunduğunu göstermektedir. “Rivayet olunuyor ki: İbrahim Aleyhisselâm’a bir gece rüyâsında bir zat demiş ki: Allah Teâlâ emrediyor ki, oğlunu boğazlayasın. Hz. İbrahim uyanmış, bu rüyânın rahmani bir rüya olup olmamasında tereddüt etmiş, o güne bundan dolayı “terviye” günü denilmiş. İkinci gece yine böylece bir rüyâ görüyor, bunun rahmani olduğunu anladığı için bu ikinci güne de “arefe” günü denilmiş. Üçüncü gece de böyle bir rüyâ gördüğü için artık oğlunu boğazlamaya karar vermiştir, bunun için de bu üçüncü güne “Yevmün’nahr” denilmiştir. Boğazlanması emr olunan zât, doğru olan görüşe göre, İsmail Aleyhisselâm’dır. İshak Aleyhisselâm olduğu da rivâyet olunmuştur.
فَلَمَّا أَسْلَمَا وَتَلَّهُ لِلْجَبِينِ
103. Vakta ki, ikisi de boyun eğdiler ve onu alnının bir yanı üzerine yatırdı.
103. (Vaktaki, ikisi de) Hz. İbrahim’de oğlu da (boyun eğdiler) Allah Teâlâ’nın emrine itaat edip teslimiyet gösterdiler (ve) İbrahim Aleyhisselâm (onu) oğlunu (alnının bir yanı üzerine yatırdı) onu boğazlamak için öyle bir vaziyette bulundurdu. Bu hâdise Mekke-i Mükerreme’deki “Mina” mevkiindeki “Sahre” denilen mahâl yanında veya Mina mescidi yakınında veya orada bugün kurbanlar kesilen bir yerde vuk’u bulmuştu.
وَنَادَيْنَاهُ أَنْ يَا إِبْرَاهِيمُ
104. Ve O’na: Ya İbrahim! Diye nidâ ettik ki:
104. Kısacası: Allah’ın emrine tam bir itaatı gösteren bu mühim olay böylece vuk’u buldu. (Ve) Cenab-ı Hak, buyuruyor ki: O zaman (O’na) Hz. İbrahim’e (Ya İbrahim!. Diye nidâ ettik ki,) O’nun Allah’ın rızasına kavuşmasını müjdeleyerek buyurduk ki:
قَدْ صَدَّقْتَ الرُّؤْيَا إِنَّا كَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ
105. Sen muhakkak rüyâyı tasdik ettin. Biziyileri böylece mükafatlandırırız.
105. (Sen muhakkak rüyâyı tasdik ettin) O’nun rahmanî bir rüyâ olduğunu anlayarak emr olunduğun vazifeyi yapmaya karar verdin, sabrın, Allah’ın emrine itaatin ortaya çıkmış oldu. Artık Hak Teâlâ lûtfetmiş, o oğlun yerine bir kurban hayvanının kesilmesini emr eylemiş, Hz. İbrahim’i, öyle bir fedakârlıktan kurtarmıştır. İşte bunu beyan için Allah Teâlâ buyuruyor ki
إِنَّ هَذَا لَهُوَ الْبَلَاء الْمُبِينُ
106. Şüphe yok ki, bu, elbette apaçık bir imtihandır.
106. Evet.. (Şüphe yok ki, bu) Öyle bir oğulun kurban kesilmesi, bu husustaki ilâhî emir (elbette apaçık bir imtihandır.) böyle ağırca bir teklif vukuu, bir denemedir. Buna riayet edip etmeyen kullar belirlenmiş bulunurlar. Böyle bir emre itaatkâr olanlar, mükâfatlara nâil olacaklardır.
وَفَدَيْنَاهُ بِذِبْحٍ عَظِيمٍ
107. Ve O’na bir büyük kurbanlık bedel verdik.
107. (Ve O’na) O boğazlanması emr edilmiş olan oğul için (bir büyük) temiz, kadri yüce (kurbanlık bedel verdik) o oğulun boğazlanması kaldırıldı, O’nun yerine öyle bir hayvanın kurban olarak kesilmesi emr edilmiş oldu. Deniliyor ki: Bu kurban kesilecek hayvan, vaktiyle Habil’in kesmiş olduğu kurban idi ki, cennette otlatılmakta bulunmuş idi. Doğrusunu Allah bilir.
وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْآخِرِينَ
108. Ve sonrakilerin arasında O’na karşı iyi bir nam” bıraktık.
108. Allah Teâlâ Hazretleri şöyle de buyuruyor ki: (Ve sonrakilerin arasında) Dünyaya bilahare gelecek insanlar ve muhtelif milletler arasında ( O’na karşı) Hz. İbrahim hakkında bir güzel övgü (bıraktık) her millet, onu sever, onun güzel vasıflarını hürmetle anar. Bu da onun hak yolundaki fedakarlığını bir nevi mükafatıdır.
سَلَامٌ عَلَى إِبْرَاهِيمَ
109. İbrahim üzerine selâm olsun.
109. (Ve) Hak Teâlâ Hazretleri şöyle de buyuruyor: (İbrahim üzerine) Tarafımızdan (selâm olsun.) O Yüce Peygamber daima Allah’ın korumasına mazhar bulunsun. Meleklerin, insanların, cinlerin arasında selâm ile, hürmet ile zikredilsin.
ذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ
110. İşte iyileri böylece mükâfatlandırırız.
110. Evet.. Kerem sahibi Yaratıcı buyuruyor ki: (İşte iyileri) İbrahim Aleyhisselâm gibi ilâhî emre her şekilde riayetkâr bulunanları (böylece mükâfatlandırırız.) onun güzel adını milletler arasında kalıcı kılarız. O’nu insanlığın sevgisine mazhar kılarız.
إِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِنِينَ
111. Şüphe yok ki, o mümin olan kullarımızdandır.
111. (Şüphe yok ki O) İbrahim Aleyhisselâm (müminler olan kullarımızdandır.) tam bir imâna sahip bütün ilâhî hükmlere açık ve gizli olarak riayetkâr bir halde bulunmuş idi.
وَبَشَّرْنَاهُ بِإِسْحَقَ نَبِيًّا مِّنَ الصَّالِحِينَ
112. Ve onu sâlihlerden bir Peygamber olmak üzere İshak ile de müjdeledik.
112. (Ve O’nu) Hz. İbrahim’i (sâlihlerden bir Peygamber olmak üzere) peygamberlik şerefini alacak olan (İshâk) adındaki bir oğlu (ile de müjdeledik.) birinci oğlunu hak yolunda feda etmek istemesinin bir mükâfatı olmak üzere O’nu böyle ikinci bir oğula da nâil kıldık ki, O da peygamberlik mertebesine sahip bulunmuştur.
وَبَارَكْنَا عَلَيْهِ وَعَلَى إِسْحَقَ وَمِن ذُرِّيَّتِهِمَا مُحْسِنٌ وَظَالِمٌ لِّنَفْسِهِ مُبِينٌ
113. Ve onun üzerine ve İshak üzerine bereketler verdik ve ikisinin zürriyyetinden iyi kimseler de vardır ve nefisine apaçık zulmeden de.
113. (Ve O’nun) İbrahim Aleyhisselâm’ın (üzerine ve İshâk) Aleyhisselâm’ın (üzerine bereketler verdik) onları dünyevî ve uhrevî bereketlere, nimetlere kavuşturduk. Zürriyetlerini çoğalttık, onlardan bazılarını da risalet ve peygamberlik şerefine ulaştrdık,onları müslümanlar daima selâtu selâm ile hatırlamaktadır. (ve ikisinin) Hz. İbrahim’in de, Hz. İshâk’ın da (zürriyetinden) onların neslinden dünyaya gelenler arasında (iyi olan) mümin, itaatkâr bulunanlar (da vardır ve) bilâkis (nefsine apaçık zulm eden) kâfir ve fâsık olan da vardır. Bu beyan-ı ilâhide şuna da işaret vardır ki: Hidayet ve sapıklık hususunda, neseb, tesirli değildir. Bazan bir sâlih kimsenin neslinden bir sapkın meydana gelir, bazan da bir sapkın şahsın zürriyyetinden bir sâlih zât dünyaya gelmiş bulunur. Herkes kendi amelinden, kendi ihtiyarından mes’uldür. Sapkın kimsenin mes’uliyeti kendisine âittir, babası buna sebebiyet vermemiş, razı olmamış olunca bundan mes’ul olmaz. Ancak salih evlâda kavuşma temennisinde bulunmalı ve elden geldiği kadar bunu temine çalışmalı, muvaffakiyyeti Cenab-ı Hak’tan niyâz eylemelidir.
İbrahim as.’ın namı bütün dinler tarafından saygı ile anılmaktadır.
Büyük imtihanlar büyük mükafatlar.
Allah hz İsmail teslimiyeti versin.