KURBAN İBADETİ VAAZ
a) Sözlükte, “yaklaşmak” ve “Allah’a yakınlık sağlamaya vesile olan şey” anlamına gelen “kurban” kelimesi; maddî ve manevî her türlü yakın olmayı ifade eder. وَاسْجُدْ وَاقْتَرِبْ Secde et ve Rabbine yaklaş”[1] ayetinde geçen “yaklaş” anlamındaki “ikterib” kelimesi “kurban” kökünden gelir.
b) Genel anlamda kurban kelimesi; kendisiyle Allah’a yaklaşılan iman, namaz, zekât, sadaka, oruç gibi her türlü ibadet aynı kökten gelen, “kurbet” kelimesi ile ifade edilir. Mesela Tevbe suresinin 99. ayetinde Allah’a ve ahiret gününe iman, Allah yolunda infak ve Allah’a dua hakkında أَلا إِنَّهَا قُرْبَةٌ لَّهُمْا “Bilesiniz ki bu, (Allah katında) onlar için bir kurbettir, yakınlıktır” denilmiştir. Yüce Allah kendisini kullarına وَإِذَا سَأَلَكَ عِبَادِي عَنِّي فَإِنِّي قَرِيبٌ Kullarım, beni senden sorarlarsa, (bilsinler ki), gerçekten ben (onlara çok) yakınım”[2] anlamındaki ayette geçen “karîb” kelimesi de aynı kökten gelir.[3] Şu hadiste Cuma namazına gitmek, aynı kökten gelen “karrabe” fiili ile ifade edilmiştir:
“Kim cuma günü boy abdesti aldıktan sonra erken saatte cuma namazına giderse bir deve; daha sonra giderse bir sığır, biraz daha sonra giderse boynuzlu bir koç kurban etmiş gibi; biraz daha sonra giderse bir tavuk, en sonda giderse bir yumurta tasadduk etmiş gibi Allah’a yaklaşır, sevap kazanır. İmam hutbeye çıktığı zaman artık melekler okunan hutbeyi dinlerler.”[4]
c) Özel anlamda kurban; Allah’a ibadet etmek amacıyla belirli şartları taşıyan bir hayvanı usulüne uygun olarak kesmektir. Bu niyetle kesilen hayvana da “kurban” denir.
-
KURBAN İBADETİNİN TARİHİ
Kurban ibadeti, insanlık tarihi kadar eskidir. Bu husus, Kur’ân’da; Âdem (a.s.)’in oğulları Habil ile Kâbil’in kurbanları ile İbrahim Peygamberin oğlunu kurban etmekle imtihan edildiği, bu imtihanı kazanması üzerine kendisine kurban etmesi için bir koç verildiği haberi ile dile getirilmektedir.
a) Habil ile Kabil’in Kurbanları
وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ ابْنَيْ آدَمَ بِالْحَقِّ إِذْ قَرَّبَا قُرْبَانًا فَتُقُبِّلَ مِن أَحَدِهِمَا وَلَمْ يُتَقَبَّلْ مِنَ الآخَرِ
“Ey Peygamberim! Onlara, Âdem’in iki oğlunun haberini gerçek olarak oku. Hani ikisi de birer kurban sunmuşlardı da, birinden kabul edilmiş, ötekinden kabul edilmemişti.”[5]
Kur’ân’da Habil ile Kabil’in kurbanlarının mahiyeti bildirilmemekte ancak birinin kurbanın kabul edildiği diğerin edilmediği açıkça ifade edilmektedir.
b) Hz. İbrahim’in Kurbanı İbrahim Peygamber, yüce Allah’tan kendisine sâlih bir çocuk vermesi için dua eder. Bu dua üzerine Allah ona sâlih, uysal, halim selim bir çocuk verir. Çocuk büyür, nihayet çalışabilecek gecelerinde rüyasında oğlunu kurban ettiğini görür. İlk gördüğü gece rüyanın Rahmânî mi şeytânî mi olduğu konusunda tereddüt eder, bu güne “terviye” der. İkinci günü aynı rüyayı görünce rüyanın Rahmânî olduğunu anlar ve bu güne “arefe” der. Üçüncü günü aynı rüyayı tekrar görünce ilâhî emrin kesin olduğunu öğrenir, bugüne “yevmü’n-nahr = kurban etme günü” der. İlâhî vahye dayalı bu kesin bilgi üzerine oğlu İsmail’e ip ve bıçak almasını, ormana oduna gideceklerini söyler. Bu, her zaman yaptıkları işlerden biridir. İp, balta ve bıçak alırlar. Mekke civarındaki Mina mevkiine varınca rüyasını oğluna anlatır. “Yavrum! Ben rüyamda seni kurban ettiğimi, boğazladığımı gördüm, ne dersin, bir düşün bakalım” der. İsmail, hiç tereddüt etmeden,
قَالَ يَا أَبَتِ افْعَلْ مَا تُؤْمَرُ سَتَجِدُنِي إِن شَاء اللَّهُ مِنَ الصَّابِرِينَ
“Babacığım! Emrolunduğun şeyi yap. İnşâllah beni sabredenlerden bulacaksın” karşılığını verir. Bunun üzerine İbrahim (a.s.) oğlu İsmail’i yüzüstü yere yatırır, birkaç defa kesmeyi dener, fakat bıçak kesmez. İbrahim Peygamber zor ve büyük bir sınavı kazanmıştır. Yüce Allah, İbrahim peygambere şöyle seslenir:
قَدْ صَدَّقْتَ الرُّؤْيَا إِنَّا كَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ إِنَّ هَذَا لَهُوَ الْبَلَاء الْمُبِينُ
“Gördüğün rüyanın hükmünü yerine getirdin. Şüphesiz biz görevini en güzel biçimde yapanları böyle mükâfatlandırırız. Şüphesiz bu apaçık bir imtihandır.” Yüce Allah güzel bir koç verir, İbrahim Peygamber bu koçu kurban eder. Kur’ân’da bu husus şöyle ifade edilir:
وَفَدَيْنَاهُ بِذِبْحٍ عَظِيمٍ “Biz, (İbrahim’e) büyük bir kurbanlık vererek onu (İsmail’i) kurtardık.”[6]
Kur’ân’da kurban ibadetini ifade eden birden çok kelime kullanılmıştır. Bunları şöyle özetleyebiliriz:
“Hedy”, hac için sevk edilen kurban;[7]
“Behîmetü’l-en’âm”, kurbanlık hayvanlar;[8]
“Şeâirullah”, Allah’ın nişaneleri, kurbanlıklar;[9]
“Büdn”, (bedene kelimesinin çoğulu) kurbanlıklar;[10]
“Zibh-zebîha”, kurbanlık hayvan;[11]
“Nahr”, kurbanlık, kurbanlık hayvanı kesmek;[12]
“Mensek”, kurban kesmek, kurban kesilecek yer ve zaman;[13]
“Nüsük”, (nesîke kelimenin çoğulu) kurban kesmek, kurban ibadeti, kurbanlıklar.[14]
Hadislerde kurban bayramında kesilen kurbanlar, “udhıyye” kelimesi ile ifade edilmiştir. Özel anlamda kurban ibadetini yerine getirebilmek için kurbanlık bir hayvanın kurban bayramı günlerinde usulüne uygun olarak kesilmesi gerekir. Kur’ân’da bu husus; “zebh”, “nahr” ve “mensek” kelimeleri ile ifade edilmiş, kurbanın etinin yenilmesinden ve fakirlere verilmesinden söz edilmiştir. Dolayısıyla kurbanlık hayvanı kesmeden bedelini fakirlere vermekle kurban ibadeti yerine getirilmiş olmaz. Şu ayetler, bu gerçeği açıkça ifade etmektedir:
وَالْبُدْنَ جَعَلْنَاهَا لَكُم مِّن شَعَائِرِ اللَّهِ لَكُمْ فِيهَا خَيْرٌ فَاذْكُرُوا اسْمَ اللَّهِ عَلَيْهَا صَوَافَّ فَإِذَا وَجَبَتْ جُنُوبُهَا فَكُلُوا مِنْهَا وَأَطْعِمُوا الْقَانِعَ وَالْمُعْتَرَّ كَذَلِكَ سَخَّرْنَاهَا لَكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
“Kurbanlık büyük baş hayvanları da sizin için Allah’ın dininin nişanelerinden kıldık. Sizin için onlarda hayır vardır. Onlar saflar halinde dururlarken kurban edeceğinizde üzerlerine Allah’ın adını anın. Yanları üzerlerine düşüp canları çıkınca onlardan siz de yiyin, istemeyen fakire de istemek zorunda kalan fakire de yedirin. Şükredesiniz diye onları böylece sizin hizmetinize verdik.”[15]
لَن يَنَالَ اللَّهَ لُحُومُهَا وَلَا دِمَاؤُهَا وَلَكِن يَنَالُهُ التَّقْوَى مِنكُمْ كَذَلِكَ سَخَّرَهَا لَكُمْ لِتُكَبِّرُوا اللَّهَ عَلَى مَا هَدَاكُمْ وَبَشِّرِ الْمُحْسِنِينَ
“Onların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz. Fakat ona sizin takvanız / ihlâsınız ulaşır. Böylece onları sizin hizmetinize verdi ki, size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah’ı büyük tanıyasınız. Görevlerini, işlerini, ibadetlerini en güzel biçimde yapanları müjdele.”[16]
Birinci ayette Allah’ın adının anılarak kesilmesinden, etinin yenilmesinden ve fakirlere yedirilmesinden; ikinci ayette ise, kurbanlık hayvanın eti ve kanından söz edilmektedir. Et olabilmesi için hayvanın kesilmesi gerekir.
Kurban ibadeti sadece İslam dinine özgü bir ibadet değildir. Peygamberlerin tebliğinde kurban ibadeti vardır. Bu husus Kur’ân’da;
وَلِكُلِّ أُمَّةٍ جَعَلْنَا مَنسَكًا لِيَذْكُرُوا اسْمَ اللَّهِ عَلَى مَا رَزَقَهُم مِّن بَهِيمَةِ الْأَنْعَامِ
“Her ümmet için, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanlar üzerine ismini ansınlar diye bir ibadet (kurban kesme) yeri yaptık”[17] şeklinde ifade edilmektedir.
Kurban ibadeti Yahudilikte bağış anlamında “minha”,[18] “gorban”[19] ve “zebah”[20] kelimeleri ile ifade edilmiş, kesilecek hayvanın özellikleri, hayvanı kesmek ve bağışta bulunmak Tevrat’ta anlatılmıştır.[21] İslam öncesi Arap toplumunda “atîre” adı verilen koyun Recep ayının ilk on gününde putlara kurban edilirdi.[22] Kur’ân’da putlar için kurban kesmek “şirk” ve kesilen bu hayvanın eti “murdar” olarak nitelenmiştir.[23] Cahilî Araplar, bereket getireceği beklentisi ile deve veya koyunun doğan ilk yavrusunu kurban ederler ve buna “fer’a” derlerdi. Peygamberimiz (s.a.s.) “atîre” ve “fer’a” kurbanı kesmeyi kaldırmıştır.[24]
Kurbanın; adak kurbanı (farz), temettu ve kıran haccı yapanların kestiği hedy kurbanı (vacip), hacda kesilen ceza kurbanı (vacip), ölü için kesilen kurban (vasiyeti varsa vacip), kurban bayramında kesilen kurban udhıyye (vacip-sünnet), şükür kurbanı (müstehap), buluğ çağına kadar çocuk için kesilen akîke kurbanı (sünnet-mendup) şeklinde ifade edilen çeşitleri vardır.
II. UDHIYYE
Kurban bayramında kesilen kurbana (udhıyye), Kevser suresinin 2. ayetinde işaret edilir:
فَصَلِّ لِرَبِّكَ وَانْحَرْ Rabbin için namaz kıl ve kurban kes.” Ayette geçen “venhar” emri, kesin olarak kurban kes anlamına gelmez. Çünkü “nahr” kelimesi, çok anlamlı sözcüklerden biridir. وَانْحَر;cümlesi
(a) kurban bayramı günlerinde kurban kesmek anlamına geldiği gibi
(b) namazda göğüs hizasında sağ eli sol el üzerine koymak,
(c) tekbirde elleri göğüs hizasına kaldırmak,
(ç) namazda göğsü ile kıbleye dönmek,
(d) Mina’da deve kurbanı kesmek anlamlarına da gelir.[25]
Müfessir Taberî, ayetin tefsirinde kelimenin farklı anlamlarını verdikten sonra “kurban kes” anlamını tercih etmiştir.
-
Kurban Kesmenin Hükmü
Kevser suresinin dışında Kur’ân’da geçen kurban ile ilgili ayetler, hacda kesilen kurbanlarla ilgilidir. Kevser suresindeki “venhar” emri kesin olarak “kurban kes” anlamına gelmediği, farklı anlamları da içerdiği için kurban ibadetinin hükmü konusunda ihtilaf edilmiştir. “Venhar” kesin olarak “kurban kes” anlamına gelseydi bu ibadetin hükmü farz olur ve ihtilaf da söz konusu olmazdı. Kurban ibadetinin hükmü, Peygamber efendimizin uygulama ve sözlerinden çıkarılmıştır. Genel olarak kurban hakkında iki hüküm vardır:
a) Kurban bayramı günlerinde mukim ve dinen zengin olan her müslümanın kurban kesmesi vaciptir.
Rabî’atü’r-Re’y, Leys ibn Sa’d, İmam Evzâî, İman Süfyân es-Sevrî, İmam-ı A’zam Ebû Hanîfe, İmam Muhammed, İmam Züfer, Hasan ibn Ziyâd ile bir rivayete göre Ebû Yusuf, İmam Malik ve Ca’ferîler bu görüştedir.[26]
Bu görüşte olanlar; “venhar” cümlesi başka anlamlara gelse bile “kurban kes” anlamına da gelir, cümleyi bu anlama almak daha evladır demişlerdir[27] Ayrıca, Peygamberimizin, hicretin ikinci yılından itibaren kurban bayramlarında kurban kesmeye başlayıp ruhunu Rabbine teslim edinceye kadar her yıl kurban kesmesini[28] ve ümmetine de kesmeyi tavsiye eden şu hadislerini delil olarak almışlardır:
Sahabeden Enes ibn Malik;
“Hz. Peygamber, boynuzlu alaca iki kurban kesti. Kurbanlarını bizzat kendi eli ile boğazladı, boğazlarken besmele çekti ve tekbir getirdi, ayaklarını boynuzlarının üzerine koydu” demiştir.[29]
Sahabeden Cündeb ibn Süfyan’ın bildirdiğine göre bayram namazından önce kurban kesildiğini görmesi üzerine Peygamberimiz (s.a.s.):
“Kim kurbanı bayram namazını kılmadan önce keserse yerine başka bir hayvanı kurban kessin. Kim kurbanını kesmemişse bismillah diyerek kessin” buyurmuştur.[30]
Sahabeden Uveymir ibn Aşkar, bayram namazından önce kurbanı keser ve durumu Peygamberimize bildirir, Peygamberimiz;
“Kurbanını yeniden kes” buyurur.[31]
“Kimin kurban kesmeye gücü yeterde kurban kesmezse namazgâhımıza yaklaşmasın.”[32]
“Hz. Ali, her yıl biri kendi biri de Peygamberimizin yerine olmak üzere iki koç kurban kesmiştir. Kendisine sorulması üzerine bu, bana Hz. Peygamberin emridir asla onu terk etmem”[33] “kurban kesmeyi Hz. Peygamber tavsiye etmiştir”[34] demiştir.
Kurban kesmenin vacip olduğu içtihadında bulunanlar; bu hadislere dayanarak kurban ibadeti vacip olmasaydı Hz. Peygamber bayram namazından önce kurban kesen ashaba yeniden kurban kesmelerini emretmez, imkânı olduğu halde kesmeyenler için “namazgâhımıza yaklaşmasın” buyurmazdı demişlerdir.[35]
b) Kurban kesmek Müekket Sünnettir.
Alkame, Atâ ibn Ebî Rabah, Ebû Sevr, İshak ibn Râhûye, İbnü’l-Münzir ile Şafiî, Hanbelî ve Malikîler, bir rivayete göre İmam Ebû Yusuf bu görüştedir.[36] Bu görüşte olanların delilleri şu hadislerdir:
“Kim bayram namazından önce kurban keserse ancak kendisi için kesmiş olur. Bayram namazından sonra kesen kimse ise kurban ibadetini yerine getirmiş, Müslümanların sünnetine uymuştur.”[37]
“Bu gün ilk yapacağımız iş bayram namazını kılmaktır. Sonra gidip kurbanlarımızı keseceğiz. Kim böyle yaparsa benim sünnetime uymuştur. Kim bayram namazından önce kurbanı keserse bu, aile fertleri için hazırladığı et olur. Bu kurban ibadeti olmaz.”[38]
“(Üç şey) bana farz kılındı, size farz kılınmadı. (Bunlar;) kuşluk namazı, kurban ve vitir namazıdır.”[39]
Hz. Ebû Bekir ve Hz Ömer’in bir iki sene kurban kesmemesini de kurbanın vacip olmadığına delil olarak zikretmişlerdir.[40]
Kurban ibadetinin “sünnet-i müekkede” olduğu görüşünde olanlar; gücü yeten kimseler için kurban kesse de olur kesmese de olur demiyorlar, aksine, “kurban ibadeti; gücü yetenler için terkine müsaade edilmeyen bir sünnettir”[41] diyorlar. Meselâ İmam Mâlik, mukim olsun misafir olsun kurban ibadetini hiçbir Müslümanın terk etmesi uygun olmaz” demektedir.[42]
Birisi Abdullah ibn Ömer’e kurban kesmenin hükmü vacip mi diye sormuş, İbn Ömer, “Hz. Peygamber ve Müslümanlar kurban kestiler” cevabını vermiştir. Bu kişi aynı soruyu tekrar sorması üzerine, “Anlamıyor musun, Hz. Peygamber ve Müslümanlar kurban kestiler diyorum” demiştir.[43]
Ebû Hanîfe ve İmam Muhammed’e göre kurban “aynî vaciptir” yani gücü yeten her bir fert kurban kesmekle yükümlüdür.
Şâfiî ve Hanbelîlere göre kurban kesmek, kesen açısından “aynî sünnet”, bakmakla yükümlü olduğu insanlar açısından “kifâî sünnet”tir.
Malikîlere göre kurban kesmek, “kifâî sünnet”tir. Kifâî sünnet, aile halkına bir kurban kesmek yeterlidir demektir.[44] Bu görüşe;
” Ey insanlar! Her yıl her ev halkına kurban gereklidir”[45] anlamındaki hadis, delil gösterilmiştir.
Hükmü ister “vacip” ister “sünnet” olsun imkânı olan Müslümanlar, Hz. Peygambere uyarak kurban kesmeli, ev halkına, misafirlere ve fakirlere ikram etmeli, kurban bayramını kurban ibadeti ile şenlendirmelidirler. Çünkü kurban ibadeti, ezan gibi İslam’ın şiarındandır. Peygamberimiz (s.a.s.) kurban ibadetinin faziletini, sevabını ve önemini ümmetine bildirerek kurban kesmeyi teşvik etmiştir. Aşağıdaki hadisler bunun açık delilidir.
-
Kurban İbadetinin Fazileti
“Âdemoğlu kurban bayramı günü Allah’a kurban ibadetinden daha sevimli bir ibadet işlemiş olmaz. Çünkü kurban, boynuzları, tüyleri ile birlikte getirilir. Kesilen kurbanın kanı yere düşmeden Allah katındaki yerine ulaşır. Nefsi kurban ile hoşnut edin.”[46]
Sahabenin; “Kurban nedir?” sorusuna Peygamberimiz (s.a.s.);
“Babanız İbrahim’in sünnetidir.” “Ey Allah’ın Elçisi! Kurban ibadetinden bize ne kadar sevap verilir“ ,sorusuna?” “Yünlerinin her bir kılına on hasene sevap verilir” buyurmuştur.[47]
Peygamberimiz (s.a.s.); kızı Fatıma’ya; “Kalk kesilen kurbanın yanında hazır bulun, çünkü akan ilk kandamlası ile günahların bağışlanır” buyurmuştur. Hz. Fatıma, “Ey Allah’ın Elçisi! Bu biz Ehl-i Beyt’e mi mahsus bir şey yoksa hem bize hem bütün Müslümanlara mı mahsustur?” diye sormuş ,Peygamberimiz “Hem bizim hem de bütün Müslümanlar içindir” buyurmuştur.”[48]
“Kim gönül hoşluğu ile ve Allah’tan sevabını umarak kurban keserse, bu kurban onun için cehennem ateşine karşı kalkan olur.”[49]
-
Kurban Kesmekle Yükümlü Olanlar
Hanefilere göre akıllı, buluğa ermiş, hür, mukim ve dinen zengin olan; Mâlikî, Şâfiî ve Hanbelîlere göre mukim veya misafir her Müslüman kurban kesmekle yükümlüdür.
Kurban ibadeti için dinen zenginlik ölçüsü; kişinin temel ihtiyaçları ve borçlarının dışında 80.18 gram altın veya bunun değerinde para veya ticaret eşyasına sahip olmaktır. Kurban ibadetinde zekâtta olduğu gibi bu miktar malın üzerinden bir yıl geçmesi (havalani havl) ve malın artıcı (nami)olması şart değildir.
Hanefîlere göre fakirler ile kurban bayramı günlerinde dînen yolcu sayılan kimseler kurban kesmekle yükümlü değildir. Misafirler misafirlikte iken kurban keser veya kestirirse kurban sevabını almış olurlar. Aynı şekilde üzerlerine vacip olmadığı halde fakirler de kurban keserlerse onlar da kurban sevabını almış olurlar.
Malikîler ve Hambeliler ile Hanefilerden Ebû Hanife ve Ebû Yusuf’a göre kurban ile yükümlü olmak için akıl ve buluğ şart değildir, Şafiîler ile Hanefilerden İmam Muhammed ve İmam Züfer’e göre şarttır.”[50]
-
Kurban İbadetinin Geçerli Olmasının Şartları
Kurban ibadetinin geçerli ve makbul olabilmesi için şu şartların birlikte bulunması gerekir:
a) Kurban, vaktinde kesilmelidir. Çünkü vaktinde kesilmeyen hayvan kurban olmaz. Peygamberimiz, kurbanlık hayvanını vaktinden önce kesen sahâbîye yeniden kurban kestirmiştir.[51]
Kurban kesme vakti; Hanefîlere göre bayramın birinci günü bayram namazını kıldıktan sonra üçüncü günü güneş batımına kadar; Şâfiîlere göre dördüncü günü güneş batıncaya kadar olan zamandır.[52]
Kurban, zamanında kesilemezse bedeli tasadduk edilir, fakat kurban ibadeti yerine gelmiş olmaz.
b) Kesilecek hayvanın; deve, sığır, manda, koyun ve keçi cinsi olmalı ve deve 5, sığır ve manda 2, koyun ve keçi 1 yaşını ikmal etmiş olmalıdır. Bir yaşında görünen 6 aylık gürbüz kuzu kurban edilebilir.[53]
Koyunun erkeği (koç), diğerlerinin dişisi daha faziletlidir. Deve, sığır ve manda en fazla 7 kişi tarafından ortaklaşa kesilebilir.
Koyun ve keçi sadece 1 kişi tarafından kurban edilebilir.
Kurbanlık hayvan kesilmeden kaybolur veya ölürse, yerine yeniden kurbanlık alınması gerekir.
c) Kurbanlık hayvan;
-Sağlıklı, organları tam ve besili olmalı;
-Ölümcül hasta,
-Çok zayıf, -İki veya bir gözü kör,
-Kesim yerine yürüyemeyecek kadar topal,
-Kulakları, boynuzları, kuyruğu ve memeleri kökünden kesik veya kopuk, -Doğuştan kulaksız,
-Dişlerinin çoğu dökülmüş olmamalıdır.[54]
Kurbanlık hayvan, satın alındıktan sonra kusur oluşmuş ise bu hayvan, Hanefî ve Malikîlere göre yine kurban olmaz, Şâfiî ve Hanbelîlere göre olur.
Doğuştan boynuzsuz, şaşı, rahat yürüyebilen topal, kulağı delik veya yırtık olma gibi az kusurlu hayvan kurban edilebilir.
d) Niyet ve ihlâs olmalıdır. Diğer ibadetlerde olduğu gibi kurban ibadetinde de niyet ve ihlâs şarttır. Allah’a ulaşacak olan kurbanın kanı ve eti değil kişinin niyeti ve ihlâsıdır.[55]
e) Kurbanı kişinin ya bizzat kendisi kesmeli veya kesebilecek birine vekâlet vermelidir. Peygamberimiz kurbanlarını bizzat kendisi kesmiştir.[56]
5. Kurban Kesmenin Usulü.
Kurbanlık hayvan, kurban kesim yerlerinde kesilmeli, cadde, sokak ve parklarda kesilmemelidir. Hayvan, yüzü kıbleye gelecek şekilde eziyet edilmeden yatırılmalı, gerekiyorsa ayakları bağlanmalı, keskin bir bıçak ile besmele ve tekbir ile kesilmelidir.
Peygamberimiz (s.a.s.),
إِنِّي وَجَّهْتُ وَجْهِيَ لِلَّذِي فَطَرَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ حَنِيفًا وَمَا أَنَاْ مِنَ الْمُشْرِكِينَ
“Ben hakka yönelen birisi olarak yüzümü, gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Ben Allah’a ortak koşanlardan değilim”[57] ve
قُلْ إِنَّ صَلاَتِي وَنُسُكِي وَمَحْيَايَ وَمَمَاتِي لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ ﴿ ﴾ لاَ شَرِيكَ لَهُ وَبِذَلِكَ أُمِرْتُ وَأَنَاْ أَوَّلُ الْمُسْلِمِينَ
“Şüphesiz benim namazım da, diğer ibadetlerim de, hayatım ve ölümüm de âlemlerin Rabbi Allah içindir. Onun hiçbir ortağı yoktur. İşte ben bununla emrolundum. Ben Müslümanların ilkiyim”[58] anlamındaki ayetleri okumuş ve
الله أكبر. الله أكبر. لا إله إلا الله. والله أكبر. الله أكبر ولله الحمد بسم الله الله أكبر.
Diyerek kurbanını kesmiştir.[59]
Hayvanın usulüne göre kesilmiş olabilmesi için; Kurbanlık hayvanın yemek ve nefes borusu ile iki şah damarının kesilmesi gerekir.
Hayvan henüz ölmeden kafasını gövdesinden ayırmak ve derisini yüzmeye başlamak mekruhtur.
Kurban kesim esnasında çevre kirletilmemelidir. Çevreyi kirletmek imanla bağdaşmayan bir davranıştır. Kurban atıkları çöpe veya gelişigüzel bir yere atılmamalı toprağa gömülmelidir.
Kurbanın yenilebilecek hiçbir şeyi zayi edilmemeli, derisi hayır kurumlarına verilmelidir. Etinden aile fertlerine ve misafirlere ikram edilmeli, kurban kesemeyen fakirlere de tasadduk edilmelidir. Kurban kesenin aile fertleri kalabalık ve maddî durumu çok iyi değilse kurban etinin bir kısmını daha sonraki günlere saklayabilir.
Peygamberimiz (s.a.s.);
“Kurban kesebilenlerin kesemeyenlere imkân sağlaması için kurban etlerinin üç günden sonraya bırakılmasını yasaklamıştım. Artık bundan böyle kurban etini yiyin, yedirin ve daha sonraki günleriniz için saklayın” buyurmuştur.[60]
-
Kurban Kesmenin Kazanımları
Kurban kesen kimse;
-Allah ve Peygamberin emrine uymuş,
-Kulluk bilincine erişmiş,
-Allah’ın verdiği nimetlere şükretmiş,
-Çok sevap kazanmış, ahiret için azık hazırlamış olur.
-Günahlarının bağışlanmasına ve Allah’ın af ve mağfiretine vesile olur.
-Kurban etinin misafir ve komşulara ikramı, fakirlere tasadduk’u sebebiyle sosyal yardımlaşma, dayanışma ve kaynaşmayı, bayram sevincini paylaşmayı sağlamış, sosyal adalete katkı sağlamış, paylaşma bilinci ve sevincini geliştirmiş olur.
-Kişi kurban keserek nefsini cimrilikten korunmuş olur.
Sonuç olarak kurban, ezan gibi İslam’ın şiarı olan bir ibadettir. Bu ibadet ile dinen zengin sayılan kimseler yükümlüdür. Kurban; koyun, keçi, sığır, manda ve devenin kurban bayramı günlerinde, usulüne uygun olarak kesilerek yerine getirilir. Bu kurbana ”udhıyye” denir. Hacda kıran ve temettu hacı yapanların kurban bayramı günlerinde kestiklere kurbana da “hedy” denir.
İyi insan iyi Müslüman, imkânı olursa Allah için kurban keser ve Allah’ın rızasını kazanmaya çalışır.
[1] Alak, 96/19.
[2] Bakara, 2/186.
[3] Benzerleri için bk. Nisa, 4/172; Vâkıa, 56/11; Mutaffifîn, 83/28
[4] Buhârî, Cuma, 4.
[5] Mâide, 5/27.
[6] bk. Sâffât, 37/100-110.
[7] Bakara, 2/196; Mâide, 5/2, 95, 97; Fetih, 48/25.
[8] Hac, 22/28, 33.
[9] Hac, 22/32.
[10] Hac, 22/36
[11] Sâffât, 37/110; Bakara, 2/67-71.
[12] Kevser,108/ 2.
[13] bk. Hac, 22/34.
[14] Bakara, 2/196.
[15] Hac, 22/36.
[16] Hac, 22/37
[17] Hac, 22/34
[18] Levililer, 2; Tekvin, 4/3.
[19] Levililer, 2.
[20] Tekvin, 34/54.
[21] Levililer, 22/26-27; Çıkış, 12/5; Sayılar, 19/1-10
[22] Bardakoğlu, Kurban, DİA, XXVI, 436.
[23] bk. Bakara, 2/173; Mâide, 5/3; En’âm, 6/121, 145; Nahl, 16/115.
[24] Müslim, Edâhî, 38.
[25] bk. Kurtubî, XX, 220.
[26] bk Mergînânî, IV, 70; Kâsânî, V, 62
[27] Kâsânî, V, 62.
[28] Tirmizî, Edâhî, 11, IV, 92.
[29] Müslim, Edâhî, 17; II, 1556; Tirmizî, Edâhî, 2; IV, 84.
[30] Müslim, Edâhî, 1, II, 1551; bk. İbn Mâce, Edâhî, 12, II, 1053.
[31] İbn Mâce, Edâhî, 12, II, 1053; bk Tirmizî, Edâhî, 10.
[32] Tirmizî, Edâhî, 18, İbn Mâce, Edâhî, 2.
[33] Tirmizî, Edâhî, 2.
[34] Ebû Dâvûd, Dahâyâ, 2.
[35] bk. el-Mergînânî, IV, 70.
[36] İbn Kudâme, el-Muğnî, XIII, 360.
[37] Müslim, Edâhî, 4.
[38] Müslim, Edâhî, 7
[39] Ahmed, I, 231.
[40] Kâsânî, V, 62.
[41] Kurtubî, XV, 109.
[42] Kurtubî, XV, 109
[43] Tirmizî, Edâhî, IV, 92.
[44] Bardakoğlu, Kurban, DİA, XXVI, 438
[45] Tirmizî, Edâhî, 19; IV, 99; Ebû Dâvûd, Dahâyâ, 1.
[46] Tirmizî, Edâhî, 1, IV, 83.
[47] İbn Mâce, Edâhî, 3, II, 1045; Tirmizî, Edâhî, 1, IV, 83
[48] İbn Hıbbân rivayet etmiştir, bk. Münzirî, et-Tergîb ve’t-Terhîb, II, 154; Beyrut, 1968;
[49] Taberânî rivayet etmiştir, bk. el-Münzirî, II, 154.
[50] Bardakoğlu, Kurban, DİA, XXVI, 437.
[51] Müslim, Edâhî, 1, II, 1551.
[52] Mergînânî, IV, 72-73.
[53] Ebû Dâvûd, Dahâyâ, 5.
[54] Ebû Dâvûd, Dahâyâ, 6.
[55] Hac, 22/37.
[56] Ebû Dâvûd, Dahâyâ, 2.
[57] En’âm, 6/79.
[58] En’âm, 6/162-163.
[59] Ebû Dâvûd, Dâhâyâ, 4.
[60] Tirmizî, Edâhî, 12.
Allah kurbanlarımızı kabul eylesin.