Mimar Sinan Camii Mihrap Yazıları Komposizyonu
Çoğu camilerimizde mihraplarda كُلَّمَا دَخَلَ عَلَيْهَا زَكَرِيَّا الْمِحْرَابَ (3/37) âyetini görerek büyüdük. İçinde mihrap kelimesi geçen dört ayet var; üçü Zekeriya peygamber ile ilgili biri de Hz. Davud. Her dördünde de mihrap mabette ön tarafta ibadet için ayrılmış küçük hücre anlamındadır. Zekeriya peygamberin kefaletinde olan Meryem mabede adanmıştı ve Mihrab’da kalmaktaydı. Zekeriya peygamber Mihrab’a her girdiğinde onun yanında (keramet kabilinden) bir takım yiyecekler görürdü (3/37).
Hz. Davud’un da Zebur okumak için yalnız kaldığı bir mihrabı vardı.
Hz. Ömer Şam’a geldiğinde Hz. Davud’un mihrabına girmiş ve orada Sâd sûresini okumuş, secde ayetine (38/21) gelince de secde etmişti.
مصنف ابن أبي شيبة
عَنْ أَبِي مَرْيَمَ ، قَالَ : لَمَّا قَدِمَ عُمَرَ الشَّامَ ، أَتَى مِحْرَابَ دَاوُدَ ، فَصَلَّى فِيهِ ، فَقَرَأَ سُورَةَ ص ، فَلَمَّا انْتَهَى إِلَى السَّجْدَةِ سَجَدَ.
İlginçtir hadis kaynaklarımızda mihrab adı pek geçmemektedir. Sadece Taberânî’nin el-Mu’cemu’l-Kebîr’inde şöyle bir rivayet vardır: “Hz. Peygamber mescit yapılmadan bir kütüğe doğru namaz kıldırıyordu. Mescit inşa edildiğinde kendisine bir mihrap yapıldı. Hz. Peygamber oraya durunca kütük deve inler gibi inledi. Hz. Peygamber elini onun üzerine koydu da kütük öyle sükûn buldu”.
لمعجم الكبير للطبراني – 5 / 398
كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَبْلَ أَنْ يَبْنِيَ الْمَسْجِدَ يُصَلِّي إِلَى خَشَبَةٍ، فَلَمَّا بنى الْمَسْجِدَ، بنى لَهُ مِحْرَابٌ، فَتَقَدَّمَ إِلَيْهِ فَحَنَّتِ الْخَشَبَةُ حَنِينَ الْبَعِيرِ، فَوَضَعَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَدَهُ عَلَيْهَا فَسَكَنَتْ” .
Belli ki zaman içerisinde bu kelime yaygınlık kazanmış ve İslam mabetlerinin (Cami ve mescitlerin) en önemli üç rüknünden (minber ve kürsüyle birlikte) birincisi olarak yerini almıştır.
Mihrap, imamın cemaati tam ortalayarak en önde durduğu özel yerin adı olmaktadır. Zamanla mescit mimarisine sanat da girmiş ve en nadide sanat örnekleri camilerimizin mihrap, minber ve kürsülerinde kendilerini gösterebilmişlerdir.
En çok mihraplarda yazılan yazı كُلَّمَا دَخَلَ عَلَيْهَا زَكَرِيَّا الْمِحْرَابَ ayetidir. Buradaki mihrabın tarihî olarak bir önemi var. Oysa bunun bizim mescitlerdeki mihrapla ilgisi sadece lafız birliğinden ibarettir. Bizim mihraplara yazacağımız en uygun yazı, فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ âyeti
قَدْ نَرَى تَقَلُّبَ وَجْهِكَ فِي السَّمَاءِ فَلَنُوَلِّيَنَّكَ قِبْلَةً تَرْضَاهَا فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَحَيْثُ مَا كُنْتُمْ فَوَلُّوا وُجُوهَكُمْ شَطْرَهُ وَإِنَّ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ لَيَعْلَمُونَ أَنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّهِمْ وَمَا اللَّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا يَعْمَلُونَ
Ey Muhammed!) Biz senin çok defa yüzünü göğe doğru çevirip durduğunu (vahiy beklediğini) görüyoruz. (Merak etme) elbette seni, hoşnut olacağın kıbleye çevireceğiz. (Bundan böyle), yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. (Ey Müslümanlar!) Siz de nerede olursanız olun, (namazda) yüzünüzü hep onun yönüne çevirin. Şüphesiz kendilerine kitap verilenler, bunun Rabblerinden (gelen) bir gerçek olduğunu elbette bilirler. Allah, onların yaptıklarından habersiz değildir. (Bakara 144)
olmalıdır. Nitekim birçok camimizin mihrabında ve giderek de daha çok artan bir şekilde bu ayet yer almaktadır.
Ben vaktiyle talebe iken hatla da iştigal etmiştim. Fazla kabiliyetim yoktu, bir de hat çok zaman alır. İlim tahsil edenlerin yazı ile uğraşmaları çok uygun da değildir. Hattat olup da Elmalılı merhum gibi aynı zamanda âlim de olan çok az sayıda isim vardır. Genelde “Hattatlar cahil olurlar” diye de bir söz vardır. Çünkü bütün zamanlarını yazıya, sanat yönüne verirler, o yüzdende ilimde geri kalırlar, anlamında bir söz. İşte o dönemde yazmış olduğum ve hâlâ da köyümüzün mihrabında yer alan âyet “Felenüvelliyenneke…” âyetidir.
Mimar Sinan Camii’ndeki mihrap yazıları doğrusu yüksek bir sanat ve dinî-felsefî anlayışı içinde taşıyor.
Tek bir âyet koymamışlar. Yükseğe ve arkaya gelecek şekilde Bakara 115. âyetini
وَلِلَّهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُ فَأَيْنَمَا تُوَلُّوا فَثَمَّ وَجْهُ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ وَاسِعٌ عَلِيمٌ
Doğu da, Batı da (tüm yeryüzü) Allah’ındır. Nereye dönerseniz Allah’ın yüzü işte oradadır. Şüphesiz Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir. (Bakara 115)
koymuşlar. Zemin ve renkler şahane. Ayrıca da yansımalar sonucu nispeten fulü.
Öndeki ve alttaki yazı ise asıl mihrabiye yazısı: “Yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir! فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ ayeti. Daha önde, belirgin ve net.
Yani üst düzlemden bakıldığı zaman bütün mekanlar, bütün cihetler Allah’ındır, O’na aittir. O itibarla her nereye dönerseniz Allah oradadır. Çünkü O size şahdamarınızdan daha yakındır, her nerede anarsanız orada hâzır ve nâzırdır.
Ama bir aşağı düzlemde sonuçta dinin bir şeriat kisvesine bürünmesi ve belirli bir kıble şeklinde de ete kemiğe bürünüp görünür olması, tecessüdü lâzımdır. Ey müslümalar sizin kıbleniz de işte burasıdır: Yeryüzünde Allah adına yapılan ilk ev olması münasebetiyle Beytullah’ın içinde olduğu Mescid-i Haram. Namazlarınızı normal şartlarda kılarken o tarafa dönerek kılın ki, Müslüman olduğunuz belli olsun.
Aslında bu anlayışı sürdürmek için bu iki yazının daha da yukarısına daha da belli belirsiz şekilde Bakara 177. âyetini de yazabilirlerdi.
لَيْسَ الْبِرَّ أَنْ تُوَلُّوا وُجُوهَكُمْ قِبَلَ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَلَكِنَّ الْبِرَّ مَنْ آمَنَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَالْمَلَائِكَةِ وَالْكِتَابِ وَالنَّبِيِّينَ وَآتَى الْمَالَ عَلَى حُبِّهِ ذَوِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينَ وَابْنَ السَّبِيلِ وَالسَّائِلِينَ وَفِي الرِّقَابِ وَأَقَامَ الصَّلَاةَ وَآتَى الزَّكَاةَ وَالْمُوفُونَ بِعَهْدِهِمْ إِذَا عَاهَدُوا وَالصَّابِرِينَ فِي الْبَأْسَاءِ وَالضَّرَّاءِ وَحِينَ الْبَأْسِ أُولَئِكَ الَّذِينَ صَدَقُوا وَأُولَئِكَ هُمُ الْمُتَّقُونَ
İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmeniz(den ibaret) değildir. Asıl iyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere iman edenlerin; mala olan sevgilerine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, (ihtiyacından dolayı) isteyene ve (özgürlükleri için) kölelere verenlerin; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren, antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. İşte bunlar, doğru olanlardır. İşte bunlar, Allah’a karşı gelmekten sakınanların ta kendileridir. (Bakara 177)
Güzel bir kompozisyon, yüksek bir felsefî bakış. Ancak kompozisyonda bir kusur var: Mihrabın üzerindeki süsleme yüzünden arka plandaki yazının tam da en önemli kelimesi kapanmakta ve okunamamaktadır. Planlayanlar her halde okuyucunun yazı ile aynı hizada olacağını düşünmüş olmalılar. Oysa ki yazılar baş hizasından metrelerce yüksektedir. O yüzden öndeki süsleme çıkıntısı arkadaki levhanın tam da orta kısmını okunamaz kılmaktadır. En iyi okunduğu fotoğraf karesi müezzin mahfilinden zumlama ile yapılan çekim oldu. Onda dahi yazı tam olarak okunamamaktadır.
Ha o kadar da olur, diyeceğiz. Kadı kızı değil ya bu, bir medâr-ı iftihar diye ufak tefek eksikleri büyütmeyeceğiz. Kusur aramak bize uymaz. Maksadımız bir güzelliği açığa çıkarmaktır.
Mimarın, ustaların, hattatların, destek verenlerin eline sağlık.
Hayrınız makbul olsun!
Dua ile!
27.07.2012