Sahih ve Zayıf Hadisler Çeşitleri ve Bilgi Değeri
Sahih ve Zayıf Hadisler Çeşitleri ve Bilgi Değeri

Sahih ve Zayıf Hadisler Çeşitleri ve Bilgi Değeri

Hadis Tenkid İlminin Doğuşu

Hadis nakleden raviler hakkında çok sıkı bir araştırma yapması sebebiyle Hz. Ömer, hadiste ilk münekkid olarak bilinir.

Bu sebeple isti’zân (eve girmek için izin isteme) hadisini nakleden Ebû Musâ el-Eş’arî’den, ceninin diyeti konusundaki hadisi nakleden Muğire b. Şu’be’den ve mescidin genişletilmesi hususundaki rivayet için Übey b. Ka’b’tan şahit istemiştir. Ayrıca çok hadis rivayet eden bazı sahabileri de uyarmış ve az hadis rivayet etmelerini istemiştir.

Hicrî birinci asrın ilk yarısından itibaren, hadis rivayetinin güvencesi sayılan ‘isnad’ uygulaması başlamıştır.

Tâbiînin büyüklerinden Muhammed b. Sîrîn’in (v.110) ifadesine göre, ‘hadisleri nakledenler birbirlerine güvendikleri için ilk dönemlerde isnad sorulmazdı.

Ne zaman ki, halife Hz. Osman’ın şehit edilmesiyle fitne hareketi baş gösterdi, işte o andan itibaren ravilere kimden hadis naklettikleri sorulmaya başlandı.

Böylelikle hadisi nakletmeye ehliyetli sünnet ehlinden olanların rivayetleri kabul edilirken, bidat ehlinden olanların rivayetleri ise terk edildi.

İsnad sistemi, hadis ve sünneti Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem)’e isnat edilecek her türlü yalan, iftira ve istismardan korumak maksadıyla h.40’lı yıllardan itibaren uygulanmaya başlamıştır.

İsnad sistemi, h.1. asrın sonlarına doğru hadis ilmi içerisinde cerh-ta’dil gibi bir ilmin doğmasına ve devasa bir rical bilgisinin oluşumuna sebep olmuştur.

Sahih ve Zayıf Hadislerin Tasnifi

Hadisin sahihini sakiminden ayırma ve sadece sahih olanlarını tespit etme çabasının, hicrî 50’li yıllar gibi çok erken dönemlerden itibaren mevcut olduğu görülür.

Sahih hadisin mahiyeti ve hangi şartları taşıması gerektiği hususu, ilk defa İmam Şâfiî (v.204) tarafından ele alınmıştır.

O, er-Risâle adlı eserinde, hadisi rivayet eden kişinin dindar ve güvenilir olması, doğruluk vasfıyla tanınması, rivayet ettiği hadisi iyi bilmesi, manen rivayet ediliyorsa lafızlarda yapılan değişikliğin sebep olacağı mana kaymalarının farkına varması, hadisi mana ile rivayet edebilecek seviyede değilse lafzen rivayet etmesi gerektiğini söylemiştir.

Ayrıca râvi hadisi ezberden rivayet ediyorsa hafızası sağlam, kitabından rivayet ediyorsa yazdığını iyi muhafaza etmelidir.

Güvenilir râvilerin Peygamber’den (sallallâhu aleyhi ve sellem) rivayet ettiklerine de muhalefet etmemeli, işitmediği hadisleri naklederek tedlîs yapmamalı, hadis Resûl-i Ekrem’e veya ondan sonraki tabakalara kesintisiz biçimde ulaşmalıdır.

İmâm Şâfiî ile birlikte belli bir keyfiyet kazanan ‘sahîh‘ tabiri, ilerleyen dönemde daha da sistematik bir hüviyet kazanmıştır. Kelime manası itibariyle sahih, ‘sıhhatli ve sağlam’ demektir.

Bir ıstılah olarak ise, “adâlet ve zabt sahibi râvilerin muttasıl bir isnadla rivayet ettikleri şâz ve muallel olmayan hadis” manasına gelir

Hadisin sahihlik vasfını kazanmış olması, o hadisle amel edilebileceğini ve makbul bir hadis olduğunu kabul etmektir. Dolayısıyla bir hadisin sahih olabilmesi için hem senedi hem de metni itibariyle beş şartı taşımış olması gerekir.

Bunlardan herhangi birisi bulunmayacak olursa, hadis sahih olma vasfını yitirmiş olur. İşte hadis âlimlerinin genel kabulüne mazhar olmuş bu sıhhat şartlarını şöyle izah edebiliriz:

  1. Sahih bir hadisin ravileri ‘âdil‘ raviler olmalıdır. Ravinin âdil olması, dinde istikamet sahibi, takva ve mürüvvet sahibi olması demektir. Böyle bir ravi, şirk, fısk ve bidat gibi adaletini zedeleyen günahlardan sakınmak zorundadır. Bu şartı taşımayan ravilerin rivayetleri, sahihlik özelliğini yitirmiş olur.
  2. Sahih hadisin ravileri ‘zâbıt‘ olmalıdır. ‘Zabt’ vasfı, ravinin ister şifahî isterse yazılı olsun, rivayet ettiği hadiste fazla hata yapmayacak derecede hâfız, dikkatli ve titiz olmasını sağlayan bir özelliktir. Bu şartla, rivayetinde aşırı hatası (galatı) ve gafleti olan ravilerin hadisleri sıhhat şartını kaybetmiş sayılır.
  3. Sahih hadisin senedi ‘muttasıl‘ olmalıdır. Senedin muttasıl olması demek, seneddeki her bir ravinin hadisi kendisinden naklettiği kimseyle hoca-talebe ilişkisi çerçevesinde bizzat görüşmesi ve hadisi bizzat ondan alması demektir. Böylelikle seneddeki raviler arasında olması muhtemel açık veya gizli bir inkıta (kesinti) ortaya çıkarılmış olur.
  4. Sahih hadis ‘şâzz‘ olmamalıdır. Hadiste ‘şâzz’ demek, güvenilir (sika) bir ravinin kendisinden daha güvenilir bir raviye muhalif rivayetidir ki, ravi bu rivayetiyle infirad etmiş, tek başına kalmıştır. Hadisin hem metni hem de senediyle alakalı bir kusur olan ‘şâzz’ vasfıyla muttasıf olan hadis sahihlik şartını yitirdiği için terk edilirken, güvenilir ravilerin rivayeti tercih edilmiş olur.
  5. Sahih hadis ‘muallel‘ de olmamalıdır. Hadisin muallel olması ise, metin veya senedinde zahiren anlaşılmayan gizli bir kusurun bulunması demektir. Bu gizli kusur (illet) hadisi zayıf duruma düşürmektedir. Gizli kusur, bu sahanın mütehassıs âlimlerince tespit edildiğinde, hadis sahihlik şartını yitirmiş olmaktadır.

Hadisler hakkında en önemli hususlardan birisi de, en sahih tariklerin (nakil yolunun, isnadın) tespit edilmesidir. En sahih tarik, hadisin Efendimiz’e kadar ulaşması konusunda bizim için bir garanti, bir güvence kaynağıdır.

Bu hususta tanınmış hadis âlimlerinden İmam Buharî ve İmam Müslim’in sahih olarak tercih ettikleri ve ittifakla naklettikleri hadisler (müttefekun aleyh), bir tasnife göre en sahih hadisler olarak kabul edilmiştir.

Çünkü muhaddisler, her iki musannifin sahih hadisleri seçerken sıhhat şartlarını en üst seviyede aradıkları görüşünde ittifak etmişlerdir. Bu sebeple sadece sahih hadisleri ihtiva etmeleri itibariyle Buharî ve Müslim’in kitapları, en güvenilir kitaplardır.

Sahih hadisin kısımları

Sahih hadisin de kısımları vardır. Tanınmış hadis âlimlerinden İbn Hacer el-Askalânî (v.852), ‘makbul hadisler’ başlığı altında hadisleri,

  1. ‘sahih li zâtihi’,
  2. ‘sahih li ğayrihi’,
  3. ‘hasen li zâtihi’ ve
  4. ‘hasen li ğayrihi’ olmak üzere dört kısma ayırır.

Onun bu tasnifine göre, sıhhat şartlarından beşini de en üst seviyede taşıyan hadislere ‘sahih li zâtihî’ denilir.

Eğer bazı kusurları sebebiyle bu seviyeye ulaşamadığı halde, isnadının çokluğu gibi mevcut kusuru giderecek hususiyetleri bulunursa, bunlar da ‘sahih li ğayrihî’ hadislerdir.

Hasen hadisler ise, makbul hadislerden sayılmakla birlikte sahihin daha alt seviyesindedirler.

Bunlar içerisinde, zabt yönünden kusurlu olmakla birlikte diğer sıhhat şartlarını taşıyan hadislere ‘hasen li zâtihî’ denilir.

Zabtı güçlü olmaması sebebiyle zayıf bir ravinin başka bir isnatla desteklenmesi sonrasında hasen seviyesine yükselen hadise de ‘hasen li ğayrihî’ denir.

Makbul hadisler içerisinde yer alan sahih hadisler, bilgi değeri açısından İslam âlimlerinin ittifakı ile dinde hüccet olan, ameli gerektiren veya amel edilmesi vacip olan hadislerdir.

Hasen hadislere gelince, kuvvet itibariyle her ne kadar sahîh hadisler gibi olmasa da, dinî konularda delil olma (ihticâc) yönünden onlardan farksızdır.

Zayıf Hadis ve Bilgi Değeri

Makbul hadislerin yanında bir de ‘makbul olmayan’ hadisler vardır ki, bunlar da ‘zayıf‘ hadislerdir. ‘Zayıf’ veya ‘sakîm‘ hadis, sahihlik için gerekli şartlardan birini veya birkaçını taşımayan hadis demektir.

Dolayısıyla hadisi nakleden raviler arasında bir inkıta’ (kesinti) varsa, adâlet ve zabt şartlarını taşımaması ve cerhi (tenkidi) gerektiren bir kusuru sebebiyle ravi zayıf duruma düşmüşse hadis zayıf diye nitelenir. Keza rivayet, şâzz ve illetli olursa, bu niteliklerinden ötürü de hadis zayıf diye anılır.

Esasen hadisin zayıf sayılması, temelde iki sebebe dayanmaktadır; bunlardan biri senedindeki ‘ittisal’ (kesintisizlik) vasfını kaybetmiş olması, diğeri de ‘cerhi’ (tenkidi) gerektiren bir kusurunun olmasıdır.

Hadisin senedindeki ‘inkıta’ yani ‘ittisal’in bozulması sebebiyle zayıf sayılan hadisler de çeşitli isimlerle anılmışlardır.

İttisalin bozulması,

  • ya isnaddan sahabinin düşmesiyle olur ki, buna mürsel hadis denir.
  • Ya isnadın ortasından bir veya birkaç ravinin düşmesiyle olur ki, buna da munkatı’ (Senedin sahâbîden sonra gelen kısmında bir veya daha çok râvisi atlanarak rivayet edilen hadis anlamında terim.) veya mu’dal (Senedinden birbiri ardınca iki veya daha fazla râvinin düştüğü hadis.) hadis denir.
  • Yahut da isnadın baş kısmından bazı raviler düşürülür ki, buna da muallak hadis (Senedinin müellif tarafındaki kısmından bir veya daha çok râvisi zikredilmeyen hadis anlamında terim.) denir.
  • Bazen de iki ravi arasında gizli bir inkıta’ bulunduğuna hükmedilir ki, buna da müdelles hadis adı verilir.

Hadisi nakleden ravide ‘cerhi’ (tenkid ve ta’nı) gerektiren bir kusurun bulunması sebebiyle de hadisler çeşitli isimle almaktadır.

Mesela ravinin zabtında (hafıza yeteneğinde) oluşan bir kusur sebebiyle zayıf hadisler farklı şekillerde isimlendirilmiştir.

  • Rivayetlerinde aşırı yanılması (fuhş-u ğalat) ve gafleti olan ravinin naklettiği hadis ‘münker‘ diye anılırken;
  • vehim sahibi (yanlışı doğru zanneden) bir ravinin rivayetine de muallel’ hadis denilmiştir.
  • Zabt kusuru sebebiyle hadisin sened ve metninde hadisten olmayan ilaveler yaparak tağyir ve tebdile (değişikliğe) sebep olan ravinin rivayetine de ‘müdrec’ denilir.
  • Ravilerin isimlerinde veya hadisin metninde takdim-tehir yaparak nakleden ravinin rivayetine de ‘maklûb’ hadis denilir.
  • Ravinin karıştırması sebebiyle aykırı şekilde rivayet edilen sened ve metinlerden biri diğerine tercih edilemiyorsa, buna da ‘muztarib’ hadis denir.
  • Hadisin sened ve metninde geçen bazı kelimelerin yazılışında harf veya noktalama değişikliği yapılmışsa bu da ‘muharref’ ve ‘musahhaf’ hadis sayılmıştır.

Bir hadis rivayetindeki en ağır kusur, ravinin ‘adâlet’ vasfını yitirmiş olmasıdır. Bu durum, ya onun Peygamber’e (sallallâhu aleyhi ve sellem) yalan isnadında bulunması sebebiyle olmaktadır ki, bu takdirde rivayet edilen söze ‘mevzû’ denir.

Bununla birlikte ravinin Peygamber’e (sallallâhu aleyhi ve sellem) yalan isnadı görülmemiş olsa da, normal konuşmalarında yalancı olarak bilinmesi sebebiyle de ravi yalancılıkla itham edilir ki, böyle bir ravinin rivayet ettiği hadise de ‘metrûk’ denilir.

Mevzû ve metrûk rivayetler, bilgi değeri itibariyle dinde hüccet (delil) sayılmamıştır.

Bunların dışındaki zayıf hadislerin bilgi değeri ve dinde hüccet olup olmaması konusunda, İslam âlimleri ihtilaf etmişlerdir.

  1. Aralarında Yahyâ b. Maîn (v.233), Buhârî (v.256), Müslim (v.261) ve İbn Hazm (v.456) gibilerinin de bulunduğu bir grup âlim, zayıf hadislerle hiçbir şekilde amel edilmeyeceği, delil olamayacağı kanaatindedirler.
  2. Ahmed b. Hanbel (v.241) ve Ebû Davûd (v.275) gibi âlimler ise, zayıf hadislerle her halükarda amel edilebileceğini belirtmişlerdir. Bunlara göre, delil olarak zayıf hadisten başka bir rivayet yoksa zayıf hadise uymak kendi kanaatiyle hüküm vermekten daha makbuldür.
  3. Bazı âlimlere göre ise, ahkâma dair konularda olmamak kaydıyla, toplumu irşat ve amellerin faziletlerini açıklarken bazı şartları taşıması durumunda zayıf hadislerden istifade edilebilir.

Onlar bu şartları şöyle açıklamışlardır:

  • Zayıf hadis yalancı, yalancılık ithamına maruz kalmış veya çok hata (fuhş-u ğalat) yapmakla tanınan bir ravinin tek başına rivayet ettiği ileri derecede bir zayıflık taşımamalıdır.
  • Zayıf hadis, Kur’an ve sünnetten çıkarılmış delillere dayalı bir hüküm ve kaidenin altına girmeli, yeni ve müstakil bir hüküm getirmemelidir.
  • Zayıf hadisle amel edilirken, onun kesin olarak Peygamber’e (sallallâhu aleyhi ve sellem) ait olduğuna dair bir kabulle değil, ihtiyatla kabul edilmelidir.

Hanefî âlimleri, zayıf hadisle amel konusunda ‘zayıf hadisin kıyas ve re’ye takdim edileceği’ yönünde bir kanaate sahiptirler. Burada söz konusu edilen zayıf hadisin, zayıflığı çok hafif olduğu için daha sonra hasen diye isimlendirilmiş hadis olması kuvvetle muhtemeldir.

Zira önceleri hadisler sadece sahih ve zayıf diye isimlendirilirken, daha sonra bazı sahih ve zayıf hadisler ‘hasen’ sınıfına dâhil edilmiştir. İşte Ebû Hanife’nin kıyasa takdim ettiği hadisler bunlar olmalıdır.

Bununla birlikte Hanefîler ve Mâlikîler, sahabe ravisi düştüğü için zayıf sayılan ‘mürsel’ hadisi de delil saymışlardır. Onlara göre, mürsel hadisin ravisi, güvenilir kimselerden olur ve güvenilir kimselerden rivayet ettiği bilinirse, onun mürselleriyle amel etmekte hiçbir mahzur yoktur.

Kaynak: Bu notların hazırlanmasında Prof. Dr. Osman Güner’in Sahih ve Zayıf Hadisler: Çeşitleri ve Bilgi Değeri makalesinden istifade edilmiştir

Yazar: Yönetici

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir